Dünyamızı, yaşadığımız çevreyi, toprağımızı, sağlığımızı, hayvan ve bitkilerin sağlığını düşünüyorsak organik üretmeli ve organik ürün tüketmeliyiz.
Organik tarım, yerküre, toprak, insan veya bitkinin sağlığını birbirinden ayrılamaz bir bütün olarak ele alır. Sağlıklı olmayan bir toprakta sağlıklı bitki yetiştirmek veya sağlıksız bitkilerle beslenen hayvanların sağlıklı olması beklenemez.
Neden üretimde organik tarım kurallarını uygulamalıyız?
Organik tarım alanındaki öncüler, 20. yüzyılın başlarından itibaren yaptıkları uygulamaları değerlendirmiş, temel ilkelerini ve uygulamada yol gösterici rehberleri hazırlamış ve onlarca yıl yaygınlaştırmaya çalışmıştır.
Ancak başlangıçta çiftlikte, sonradan kasabada satılan ürünlerin 1990’larda artık büyük şehirlerde satılıyor olması ile farklı bir evreye geçilmiştir. 2000’li yıllarda ise artık organik ürünler süpermarketlerde yaygınlaşmaya başlamıştır.
Bu süreçte tüketici beklentilerini karşılamak üzere standartlar geliştirilmiş, kullanılabilecek girdiler listelenmiş ve organik tarım, standartlara uygunluğun belgelendiği sertifikalı sistemlere dönüşmüştür.
2019 yılı verilerine göre 187 ülkede organik tarım yapılırken 100’den fazla ülkede aynı temel ilkeler üzerinde yapılandırılan organik tarım kurallarını düzenleyen yasal düzenlemeler ve bir o kadar da özel standart bulunmaktadır. Bunların uyumlaştırma çalışmaları maalesef sonuç vermemiştir.
Yasal düzenlemeler/standartların hazırlanması sırasında çok sayıda uzman, doğruluğu tekrarlamalı araştırma sonuçlarını dikkate alarak hazırlar ve taslak, paydaş görüşünün onayına sunulur. Yeni bulgular ortaya çıktıkça değişiklik uygulanır.
Sadece sentetik girdiler değil doğada kirletici olabilecek örneğin hayvan gübresi organik çiftlikten de gelse yılda en fazla hektara 170 kg saf azot olacak şeklinde kullanıma izin verilir.
Aynı nedenle azot içeren kayaçlar tamamen doğadan elde edildiği halde yasaktır.
Çıkarıldığı alanlarda su dengesini bozan torf (=turba, peat) tamamen doğal bir ürün olduğu halde kullanımında sınırlamalar vardır.
Neem ağacından elde edilen biyopestisit, faydalıları da etkileyebileceğinden sınırlı kullanılır.
Organik ürün işlenmesi sırasında veya işleme yapılan tesislerde kullanılacak temizlik malzemelerine kadar hangilerinin kullanılabileceği standartlarda belirtilmektedir. Ancak standartlar, organik etiketi ile pazara sunulacak ürünlerin taşıması gereken asgari koşulları ortaya koymaktadır. Örneğin onarıcı uygulamalardan toprak işlemesiz üretim yapmak isterseniz veya yerel bir ürünün coğrafi etiketi ile organik olarak satmak isterseniz o da mümkündür.
Organik üretim, mevcut ekolojik, ekonomik ve sosyal koşulları değerlendirerek en iyi sonuç vermiş uygulamaları ve bilimi bir araya getirerek planlayan bir yönetim sistemidir. Kullanılacak girdi ve yöntemler uzun yıllık etkileri dikkate alınarak seçilir. Eğer herhangi biri hakkında yeterli kanıt yoksa ‘öntedbirci yaklaşımla’ kullanımına izin verilmez (Özen ilkesi).
Herkes organik sözcüğünü kullanabilir mi?
Organik sözcüğü ekolojik ve biyolojik terimleri ile eş anlamlıdır ve ‘eko’, ‘org’ ve ‘bio’ kısaltmaları ile birlikte, yasal düzenlemelerle koruma altındadır. Ancak mevcut yasal düzenlemelere uygun üretilmiş ve uygun bulunarak sertifikalanmış ürünler organik olarak pazara sunulabilir ve etiketinde bu sözcüklere yer verebilir.
Organik ürünlerdeki etiket üzerinde logo ve hangi kontrol sertifikasyon kuruluşunca denetlendiğini belirten kod vardır. Bu kod üzerinden organik ürünler üreticiye dek izlenebilir. Organik, tam izlenebilir bir sistemdir.
Küçük üretici organik tarım yapabilir mi? Üretim maliyeti ve sertifikasyon pahalı mı?
Eğer arazide kalıcı kirlilik kaynakları yoksa her alanda her büyüklükteki arazide organik üretim yapılabilir.
Eğer arazide kalıcı kirlilik kaynakları yoksa her alanda her büyüklükteki arazide organik üretim yapılabilir. Ancak organik hayvancılıkta hayvan birimi başına düşen asgari alana göre hayvan sayısı belirlenir. Üretimde başarılı olmanın temel şartları, üreticinin arazi ve çevresinin özelliklerini iyi inceleyerek olası sorunları önceden belirlemesi, ürettiği ürünlerin yaşam döngüsünü ve Pazar isteklerini dikkate alan ekim nöbeti veya üretim planlaması yapması ve organik tarım kurallarını iyi özümsemesidir.
Kontrol-Sertifikasyon kuruluşu sadece uygunluk denetimi yapar, danışmanlık yapmasına izin verilmez.
İşletme dışından pestisit, gübre vb. satın alınmayacağından üretimde girdi maliyeti düşüktür.
Kontrol ve sertifikasyon maliyetleri, eğer bireysel olarak başvuracaksa küçük üretici için yüksek gelebilir. Ancak grup oluşturarak, kooperatif veya birlik çatısı altında birleşirlerse hem sertifikasyon maliyeti düşer hem de pazara çeşitli zamanlarda, daha yüksek hacimde veya çeşitli ürün sunma şansı elde ederler.
Organik üretime başlayan kişi hemen ürününü organik ibaresiyle satabilir mi?
Organik tarımda 2-3 yıllık geçiş süreci söz konusudur yani üretici tüm organik tarım kurallarını uygular ancak elde ettiği ürünün organik etiketi alabilmesi için 2-3 yıllık sürenin tamamlanması gerekir. Geçiş süreci, hem arazideki eski uygulamalara ait kalıntılarının temizlenmesi hem de üreticinin sisteme adapte olması için gereklidir. Oysa İyi Tarım Uygulamaları (İTU) kapsamındaki bir üretici hemen o yıl içinde elde ettiği ürünü satabilmektedir.
Neden ‘doğal’ veya ilaçsız ve hormonsuz üretim değil de organik?
Öncelikle doğal sözcüğünün anlamını irdeleyecek olursak ‘doğada bulunan, doğa ile ilgili olan, doğada yer alan; doğa yasalarına, doğanın düzenine ve gereklerine uygun olan’ olarak ele aldığımızda doğada yer alan her ürünün örneğin torf veya azotlu kayaçlar gibi kirlilikten uzak veya masum olduğunu söylemek mümkün değildir.
Organik tarımda doğadan toplanan ürünler için de kurallar mevcuttur. Örneğin son 3 yılda alanın yangın görmemiş olması istenir zira yangın sonrası ekosistemin toparlanmasına ihtiyaç vardır.
Doğal sözcüğünün ikinci tanımı organik tarımın sadece ‘ekoloji’ ilkesi ile örtüştüğünü söylemek mümkündür. Oysa organik tarımın temel ilkeleri arasında ‘ekoloji’ yanında ‘sağlık’, ‘özen’ ve ‘eşitlik’ ilkeleri yer almaktadır.
Organik tarım sadece girdi kullanımını kısıtlayan bir yönetim modeli değildir. Süreci bütüncül değerlendiren, uzun süreli planlayan ve yürüten bir sistemdir. Ekim nöbeti, ara bitki, örtü bitkisi yetiştiriciliği, yeni doğan ve diğer hayvanların refahı ve hakları büyük önem taşır.
Örneğin özen ilkesi çerçevesinde genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO) ve radyasyon uygulamalarını yasaklar. GDO’nun hem tohumlarda hem de diğer girdilerde örneğin yararlı mikroorganizmalarda kullanımı yasaktır. Oysa tamamen köy ortamında ‘doğal’ yetiştiği düşünülen bir tavuk, GDO’lu yem ile beslenmiş olabilir. Veya marketten yazın aldığınız bir tavuk veya baharat, raf ömrünün ve dayanıklılığının arttırılması için gamma ışınları ile muamele görmüş olabilir. Organik etiketi tüketici için bunların tümüne izin verilmediğinin veya uygulanmadığının garantisidir.
Neden organik ürün satın almalıyız?
Sadece kendimiz veya çocuklarımız için mi? Organik tarım yapan üretici, bir yanda bize sağlıklı ürünler sunarken yaşadığımız çevreyi uzun süreli koruma görevi de üstlenir. Kirlenmiş bir tarımsal ekosistemde veya su kaynakları ile temiz üretim mümkün değildir.
Organik ürünler pahalı olarak algılansa da ‘gerçek maliyet’ hesabı yapılmamaktadır. Pestisit kullanan veya sürekli tek ürün (monokültür) yetiştiren, kolay eriyebilen sentetik gübreleri aşırı kullanan veya vahşi sulama yaparak toprak ve su varlıklarımızı kirleten veya yok eden üretim sisteminin gerçek maliyeti satabildikleri fiyatın çok üzerinde olmaktadır.
Günümüzde Birleşmiş Milletler Gıda-Tarım Örgütü, organik tarımı sürdürülebilir tarım sistemi olarak kabul etmektedir. Avrupa Birliği ise iklim krizine yönelik olarak aldığı karbon nötr olma hedefinde ve pestisit ve gübre kullanımını azaltma hedefleri için organik tarımı, en önemli araç olarak kabul etmiş ve halen organik tarımın toplam tarım alanlarının içinde % 8.5 olan payını 2030 yılında % 25’e çıkarmayı hedeflemiştir.
İklim değişikliklerine ve sera gazı emisyonlarını azaltmadaki en önemli katkısı toprağın organik maddece zenginleştirilerek bağlama kapasitesinin arttırılması, sentetik azotlu gübrelerin ve pestisitlerin yasaklaması, birçok tüketicinin yerel ürün tüketme alışkanlığı olarak sayılabilir.
Organik ürünler daha sağlıklı mıdır?
Organik ürünlerin öncelikle pestisit, GDO, antibiyotik, gelişme düzenleyiciler, gıda katkı maddeleri veya ışınlama kullanılmadığından sağlıklı olduğu ilk akla gelir.
Bileşimde farklar var mı? Ürünlerin bileşimi üzerinde çok faktör etkili olmaktadır, örneğin çeşit, iklim, toprak, denizden yükseklik, gübreleme, sulama, budama gibi kültürel işlemler. O nedenle farklı çalışmalarda piyasadan alınan ve karşılaştırılan organik ve konvansiyonel ürünlerde farklı sonuçlar elde edilebilmektedir.
Ancak aynı koşullarda yapılan organik ve konvansiyonel karşılaştırmalı denemelerde; organik ürünlerin bileşime bağlı olarak fenolik maddeler, Vitamin C ve E gibi antioksidanlar, mineral maddeler ve doymamış yağ asitlerince zengin olduğu görülmektedir.
Prof. Dr. Uygun Aksoy
Bir Soru Bir Cevap
Taner Aksel: Uygun Hocam, Tarım İl Müdürlüğü’nde organik ürünleri test eden arkadaşlarımdan, organik adı altında organik olmayan çok ürünle karşılaştıkların duydum. Benim açımdan sertifikadan çok daha önemli olan etik, ahlak; bunlar olmayınca kötü niyete dönüşebiliyor.
Ayrıca benim permakültür hocam Geoff Lawton, organik için şunu söylemişti: "Organik olarak domates yetiştirebilirsin. Yoğun bir mono tarım da olabilir ve bu nedenle toprağı/doğayı zayıflatırsın..."
Sizin bu konular hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Uygun Aksoy: Öncelikle organik tarımda temel ilkeler söz konusu ki bu ilkeler ekoloji, sağlık, özen ve eşitlik. Etik de organik ilkeleri içinde. Organik uygulama kuralları ise ülkelerin yasal düzenlemeleri veya özel standartlarla belirleniyor ve pazara sunulan ürün için minimum koşulları öngörüyor. Dolayısı ile sizin organik üretici olarak uymanız gereken asgari koşullar bunlar. Uygun iseniz sertifikalanıyor. Sertifika referans yönetmeliğe uygunluğu gösteriyor yoksa sizin ne kadar sürdürülebilir olup olmadığınızı vb. koşulları göstermiyor.
Ayrıca sertifikasyon kuruluşlarının bahsi geçen minimum koşulların üzerinde istedikleri de olabiliyor. Örneğin, benim zeytinliğimde kontrol kuruluşu ne kadar alanın biyoçeşitlilik için ayrılmış olduğunu ve bu amaçla hangi uygulamaları yaptığımı sorguluyor.
Organikte tek yıllık bitkiler için bazı standartlar ekim nöbetini zorunlu uygulama olarak belirtirken, bazılarında önerilen yöntem olarak geçiyor. Ancak hiç bir üretici araya en azından kışın örtü bitkisi yapmazsa organik domates üretemez.
Her çevrede olduğu gibi organik tarımda da bu işi kar amaçlı yapanlar oluyor ve birçok çiftçi, işletmeci veya kontrol kuruluşu ceza alabiliyor veya sertifikaları iptal olabiliyor. Ancak Türkiye’de sorun bunların halka açık ilan edilmemesi. ABD'de Tarım Bakanlığı web sitesinden iptal edilen veya ceza alanları görebiliyorsunuz. İl müdürlüğü size şikayet etti ise denetimde onların yetkisi var ve yeterince etkin yapmamışlarsa veya yaptırım uygulamamışlarsa, onların büyük sorumluluğu var.
Şunu da belirtmek isterim ki, organik tarım, 1991'de AB'nin yönetmeliğine kadar özel kurallar çerçevesinde yürütülmekteydi. Pazarda Fransa, Avusturya ve ABD’deki bazı eyaletler dışında herhangi bir yasal sistem yoktu. Dolayısıyla, olay sizin permakültür için standart oluşturalım yaklaşımınız ile benzer şekilde başladı; standartlar detaylandı, kısıtlayıcı oldu ancak temel ilkelerin bazılarında yetersiz kaldı. Şimdi onarıcı organik tarım çıktı, özel standartları ve sertifikasyonu var. Agroekoloji çıktı, politika haline getirilmeye çalışılırken bir grup şimdi standartlarını hazırlayalım diyor. Benim kişisel düşüncem geçmiş deneyimlerin iyi irdelenmesi.
Taner Aksel: Bu ek bilgilendirme için çok teşekkürler. Sizin söylediklerinizden anladığım, minimum koşulları karşılayanlar organik sertifikayı alabiliyor, ama bunun üzerine sistem daha sürdürülebilir olanları ayrıştırmıyor. (Enerji tasarruflu buzdolapları örneğinde olduğu gibi: A, A+, A++)
Comments