Doğa Sanatçının Fırçasından Dökülen Bir Şiirdir
- Hasan Gezer
- 3 gün önce
- 1 dakikada okunur
Günün ilk ışıklarıyla uyanan toprak, soluk pembeli bir utangaçlıkla yıkanır çiğ tanelerinde. Sabahın buğusunda, yeşilin binbir tonu kendini gösterir: Taze filizlerin narin zümrüdü, çamların derin yeşili, meşe yapraklarının sarıya çalan neşesi... Her biri, yaşamın ta kendisidir aslında.
Güneş yükseldikçe renkler de coşar. Gelinciklerin kızıl aşkı tutuşur tarlalarda, sarının en cömert hali papatyalarda güler. Mavi, gökyüzünün enginliğinde kaybolurken, bulutların beyazıyla dans eder. Bir kelebeğin kanadında morla turkuaz, bir çiçeğin taç yapraklarında altınla eflatun buluşur.
Akşam olup da güneş ufka yaklaştığında, her şey altın rengine bürünür. Sonra grileşen gökyüzü, yıldızların parıltısıyla yıkanır. Gece, lacivert bir örtüyle sarar doğayı, ama karanlık asla tek renk değildir: Ateş böceklerinin yeşil ışıltıları, yalıçapkınlarının turkuaz sürati, ayın gümüş buğusu...
Doğa, renklerle yazar şiirini. Her mevsim, her an başka bir dize ekler bu sonsuz şarkıya. Baharın pembesi, yazın turuncusu, sonbaharın kızılı, kışın beyazı... Hepsi bir ahenkle dans eder. Belki de insan, bu renk cümbüşünü fark ettiği an, gerçekten var olur.
Çünkü doğanın renkleri yalnızca göze değil, ruha da hitap eder. Bir yaprağın sararması hüznü, ilkbahar tomurcuğunun yeşili umudu anlatır. Toprak kahverengisinde dinginlik, deniz mavisinde özgürlük saklıdır.
Öyleyse durun bir an, bakın etrafınıza. Kuşun kanadında, taşın gölgesinde, suyun yansımasında saklı olan bu renk cümbüşüne kulak verin. Çünkü doğa, her rengiyle bize bir şey fısıldar; yeter ki dinlemeyi bilelim...
Hasan Gezer
Not:Bu yazı, Permatürk Vakfı'nın "Doğanın Renkleri" projesi kapsamında kaleme alınmıştır.
Comments