Bir Milletin Diriliş Destanı ve Tekir Çiftliği'nde Yeşeren Umut
- Hasan Gezer

- 5 dakika önce
- 5 dakikada okunur
Cumhuriyet'in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca siyasi bir devrim değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir dönüşümü de hedefliyordu. Onun vizyonu, sınırları aşan bir medeniyet projesiydi ve bu projenin temel taşlarından biri de tarımsal kalkınmaydı. İşte bu büyük düşüncenin somut bir tezahürü, 1920'li yılların ortalarında Silifke'de filizlenmeye başladı.
Güneş, 27 Ocak 1925 sabahı Silifke Göksu Vadisi üstünde bir müjde gibi doğuyordu. Göksu’nun suları ve Akdeniz altın gibi parlıyor, rüzgâr portakal çiçeklerinin kokusunu taşıyordu. Halk, kentin girişinde toplanmış; yürekleri heyecanla, gözleri umutla bir yöne bakıyordu. Derken tozlu yoldan bir otomobil göründü. Gelen Anadolu’nun kaderini değiştiren o adamdı Gazi Mustafa Kemal Paşa.
Arabası kalabalığın arasında durdu. Paşa, arabadan inip halkın arasına karıştı. Yanına, elleri çatlamış, yüzü güneş yanığı bir çiftçi yaklaştı.
“Efendi,” dedi Paşa gülümseyerek, “halinizden memnun musunuz?”
Adam tereddüt etmeden konuştu:
“Paşam, ürünümüzü toplamadan tüccarlar kapıya dayanıyor. Borç verip mahsulümüzü yok pahasına alıyorlar. Bizim emeğimizin karşılığı kalmıyor.”
Mustafa Kemal’in yüzü ciddileşti.
“Köylü milletin efendisidir,” dedi kararlı bir sesle. “Ama sizin bu halinizde efendilik nerede kaldı? Bu düzen değişecek, merak etmeyin.”
İşte her şey o ziyaret ile başladı. O, "milletin efendisi" dediği köylüyü yakından görmek, dertlerini dinlemek ve onlara yol göstermek istiyordu. Çevresindekilere, "Ben bir çiftlik kurmak istiyorum ve bu çiftlikte Türk milletine örnek çiftçiliğin ne olduğunu göstermek istiyorum" diyerek amacını net bir şekilde ortaya koydu.
Verimli Göksu vadisine hayran kalmıştı. Evliya Çelebi'nin "Bastonunu yere vursan yeşerir" dediği Taşeli Platosu sınırları içinde bir yerdi burası. Atatürk de "Buraya adam diksen, adam çıkar" demiş ve "Türk Rivyerası" dediği bu topraklarda örnek bir çiftlik kurma fikrini ortaya atmıştır. Amacı, "Türk milletine örnek çiftçiliğin ne olduğunu göstermek"ti.

Bu sözler, bir liderin sıradan bir arzusu değil, Anadolu'nun bağrında yeşerecek bir kalkınma meşalesinin ilk kıvılcımıydı. Yol göstericiler, Silifke civarında, vergi borcu nedeniyle hazineye kalmış, bakımsız ama son derece verimli bir arazi olduğunu söylediler. Burası, bir zamanlar Abidin Paşa'ya ait bir çiftlikti; ondan Bodasaki adlı bir Rum'a geçmiş, daha sonra da hazineye geçen, stratejik konumu ve tarıma elverişliliği ile dikkat çeken 12.600 dönümlük devasa bir araziydi. Ankara’ya döndüğünde ilgililere arazinin derhal açık artırma sureti ile ihaleye çıkarılmasını emrediyor; Silifkeli zenginlerin de bu ihaleye katılmalarını özellikle istiyor. 7 Temmuz 1925'te arazi açık artırmayla satışa çıkarıldı. Atatürk, adına vekalet verdiği Sadık Taşucu aracılığıyla bu çiftliği satın aldı. Sadık Bey, "Paşam, çiftlik hazineye 36 bin liraya mal oldu." diye bilgi verdi. Gazi derin bir nefes aldı: "Sadık Bey, bu para bir çiftlik bedeli değil, milletimizin kurtuluş yatırımıdır. Burada sadece toprak değil, geleceğimizi satın aldık." demişti. Bakımsız ve bataklık olan bu arazi, kısa sürede modern tarımın merkezi haline gelmeliydi.
Çiftliğin düzenlenmesi için hiç zaman kaybedilmedi. O bölgede daha önce görülmemiş kiremitli binalar inşa edildi. Damızlık atlar, inekler, koyunlar ve kümes hayvanları için modern ahırlar yapıldı ve sulama kanalları açıldı. Açılan kanallarla verimli topraklar sulandı, çeşitli ağaçlar dikildi.

Almanya'dan getirilen traktörler, biçer-döverler gibi modern tarım makineleri, Toroslar'ın eteklerinde yankılanmaya başladı. İtalya'dan getirilen çeltik tohumlarıyla başarılı pirinç üretimi yapıldı. Kıbrıs'tan erkenci ve hastalıklara dayanıklı buğday, Sakız Adası'ndan bakla tohumları getirilerek, çoğaltıldı ve çevre köylere dağıtıldı. Halep'ten getirilen sığırlar ve Rusya'dan hediye edilen değerli Karagül koyunları ile sığırcılık ve koyunculuk şubeleri kuruldu. Bu koyunların kürklerinden elde edilen gelir, çiftliğe önemli bir kaynak sağladı.
Kısa sürede, Tekir Çiftliği, çevresine ışık saçan bir "açık hava üniversitesi" kimliği kazandı. Çiftlik, sadece bir üretim merkezi değil, aynı zamanda bir eğitim ocağı oldu. Atatürk'ün hedefi sadece üretim değildi. O, "Eğer milletin büyük çoğunluğu çiftçi olursa, ve o çiftçi de her çeşit modern araçlarla donatılırsa, kuvvetli oluruz" diyordu. Bu düsturla, çiftlik sadece bir tarım işletmesi olmanın ötesine geçti. Çevre köylerden işsiz insanlar burada iş, aş ve meslek sahibi oldu, köylülere damızlık hayvanlar ve kaliteli tohumlar dağıtıldı, modern tarım teknikleri konusunda eğitimler verildi.
Çiftliği ziyaretlerinden bir gün tarlada çalışan yaşlı bir adamın yanına gitti Gazi.
“Adın ne baba?”
“Mehmet, Paşam. Yetmiş yaşındayım, ömrümde böyle tarım görmedim.”
Atatürk, Mehmet’in nasırlı ellerini tuttu.
“Mehmet Ağa,” dedi, “senin gibi alınteri dökenler bu memleketin gerçek sahipleridir. Bu topraklar sizin emeklerinizle yeniden doğacak.”
Atatürk'ün Tekir'deki en kalıcı mirası, belki de kooperatifleşme hamlesi oldu. O dönemde köylü, ürününü aracılar ve tefeciler elinde değerinin çok altında satmak zorunda kalıyor, sömürü düzeninden kurtulamıyordu. Atatürk, bu çaresizliği görerek, köylünün gerçek kurtuluşunun örgütlenmek ve kooperatifleşmek olduğuna inanıyordu.
Bir akşam çiftlikte köylülerle bir araya geldi. Çevrede fenerler yanıyor, cırcır böcekleri sessizliğe ritim veriyordu.
“Komşular,” dedi Paşa, “Ben de bir çiftçiyim. Ama biliyorum ki, tek başına çiftçi güçsüzdür. Birleşirsek kuvvet oluruz.” Gazi bir kooperatif fikrini daha önce birkaç kişinin yanında zikretmişti, bu yüzden duyulmuştu bu düşüncesi.
Tefeciler kooperatif kurulacağını duyunca bunun Moskof icadı olduğunu, komünistlik olduğunu yaymaya başladılar. Kendilerine borcu olup bunun karşılığında açık senet aldıkları köylüyü tehdit ettiler, evinizi, tarlanızı satarız diyorlardı.
Bir köylü çekinerek sordu: “Paşam, tefeciler bizi tehdit ediyor. ‘Kooperatif kurarsanız başınıza iş açılır’ diyorlar.”
Atatürk’ün sesi gürleşti: “Bırakın desinler! Kooperatif köylünün kurtuluş yoludur. Ben de sizin ortağınız olacağım. Kim size dokunabilir?”
30 Haziran 1936'da, merkezi Tekir Çiftliği olmak üzere 10 köyden 36 çiftçinin kurucu üye olduğu Türkiye'nin ilk Tarım Kredi Kooperatifi'ni kurdu. Kooperatifin 1 numaralı kurucu ortağı bizzat Atatürk oldu.
Dönemin Ekonomi Bakanı Celal Bayar'ın Kooperatifin kuruluşunun tamamlandığına dair Atatürk’e göndermiş olduğu bir telgraf vadır.
K. ATATÜRK
Cumhur Reisi
İSTANBUL
13.07.1936
Kurtarıcı dehalarının nuru altında yürüdüğümüz yolda yüksek irşadlarının yeni bir ilhamı olan Tarım Kredi Kooperatifleri kanununa göre ilk olarak Tekirçiftliğinde kurulmuş Kooperatife 1 sayılı kurucu üye şerefini bağışlaması Büyük kurtarıcının Yurd ve Ulusa kutsal yeni bir işaretidir.
Asırların ışığı kalacak olan bu büyük işaretin de manasını Bakanlık ve Kooperatifler adına, hayranlık ve saygı ile selamlamaya koşar ve şükranlarımı ve bağlılık duygularımı bu vesile ile de tekrarlarım. Tekirçiftliği Tarım Kredi Kooperatifinin kuruluş formalitesi bugün bitmiştir. Saygı ile ellerinizden öperek arzederim.
Ekonomi Bakanı
CELAL BAYAR

Kooperatif, kısa sürede inanılmaz bir başarı hikayesine imza attı. 1937 yılında, tüccarların kilogramını 3 kuruştan aldığı buğdayı, kooperatif aracılığıyla depolayıp birkaç ay sonra 13 kuruştan ihraç ederek, çiftçinin gelirini dört kattan fazla artırdı. Müdür İsmail Deliormanlı, sonuçları Atatürk’e bildirdiğinde Paşa’nın yüzü aydınlandı: “İsmail Bey, siz sadece buğday satmadınız. Köylünün onurunu ve geleceğini kazandınız.”
Gazi'nin son ziyaretinde yaşlı çiftçi Mehmet Ali Bilgen, gözleri dolarak yaklaştı: “Paşam, ömrümde ilk defa emeğimin karşılığını aldım. Bizi tefeci belasından kurtardınız.”
Atatürk o an sessiz kaldı, sonra yavaşça elini çiftçinin omzuna koydu: “Ben sizi kurtarmadım Mehmet Ağa, siz kendinizi kurtardınız. Ben sadece inandım.”

Yine bu ziyaretinde, çiftliğin ünlü deli boğası getirildi. Herkes endişeliydi. “Paşam, yaklaşmayın, bu hayvana kimseyi yaklaştırmayız.”
Atatürk gülümsedi: “O da bu çiftliğin sahibi. Sahibine zarar vermez.” Boğayı okşarken mırıldandı: “Sevgiyle yaklaşınca en sert yürek bile yumuşar.”
Bu başarı, sadece ekonomik bir başarı değil, aynı zamanda köylünün özgüvenini tazeleyen, onu sömürü düzeninden kurtaran sosyal bir devrimdi.
Atatürk,1925, 1926, 1931 ve 1935 yıllarında olmak üzere dört kez Silifke'yi ve çiftliğini ziyaret etti. Tekir Çiftliği'ndeki çalışmaları, onun tarıma ve köylüye verdiği önemi gösteren canlı bir tanıktı. Halkla iç içe oldu, onların dertlerini dinledi. Çiftlik, sadece bir üretim merkezi değil, aynı zamanda bir eğitim, dayanışma ve kalkınma ocağıydı.
Tekir Çiftliği, Atatürk'ün tarımsal kalkınma ve köylünün kurtuluşu vizyonunun canlı bir tanığıdır. O, burada sadece modern tarımı değil, dayanışma, eğitim ve kooperatifleşme ruhunu da yeşertmiştir. Bu miras, sürdürülebilir bir gelecek için çalışanlara hala ilham vermektedir.
Atatürk'ün "Benim neyim varsa milletimindir" sözünün en anlamlı tezahürlerinden biri oldu. Daha sonra, tüm diğer çiftlikleri gibi, bu çiftliği de Türk milletine bağışladı.
Tekir Çiftliği'nin hikayesi, sadece geçmişte kalmış güzel bir anı değildir. O, bir liderin ülkesine olan sevgisinin, vizyonunun ve köylüsünü nasıl "efendi" yapmak istediğinin timsalidir. Bugün, aynı topraklarda, aynı azim ve inançla, sürdürülebilir bir gelecek için çalışan Permatürk Vakfı gibi kuruluşlar, Atatürk'ün Tekir'de yaktığı meşaleyi taşımaya devam etmektedir. Bu topraklarda filizlenen umut, bilgi ve dayanışma ruhu, Türkiye'nin aydınlık yarınları için hâlâ en güçlü rehberimizdir.
Hasan Gezer

Kaynakça:
1. Milliyet Gazetesi Arşivi (22 Şubat 1965, 13 Mayıs 1926, 14 Mayıs 1926)
2. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi (21 Şubat 1931, 12 Şubat 1931, 4 Ağustos 1972)
3. Ulus Gazetesi Arşivi (3 Ağustos 1936, 14 Temmuz 1936)
4. Vakit Gazetesi Arşivi (21 Eylül 1930)
5. Hakimiyeti Milliye Gazetesi Arşivi (13 Mayıs 1926)
6. Tan Gazetesi (1 Mayıs 1941)
7. Taşili (Taşeli) Gazetesi (3 Şubat 1925)
8. Karınca Dergisi (Cilt 3, Sayı 533, Yıl 1980)
9. Resimli Gazete Dergisi (28 Şubat 1925)
10. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri
11. Atatürk'ün Bütün Eserleri, Cilt 17
12. Yerel Tarih, Sayın Rıfat Karaduman başta olmak üzere araştırmacılarından Derlenen Sözlü Tarih Kayıtları ve Hatıralar (Ahmet Nadir Caner, Ayhan Yalçın, Sefa Alp, Yaşar Faruk İnal, Bülent Akbaş)








Yorumlar