Başlık kulağa hoş geliyor değil mi? Hem doğal olacak, öksürüğü, ağrıyı kesecek, antibakteriyel, antioksidan, etki gösterecek, yara iyileştirecek, daha bir sürü tıbbi etkisi olacak… Hem de tadı güzel olacak. Üstelik evde elimizin altında ve ulaşılabilir olacak. Gerçekten var mı böyle bir etki? Bilimsel dayanağı nedir? Nasıl ve hangi bal olmalı? Peki ya şeker hastaları ne yapacak …Ülkemizin bal profili nasıl? Bu soruların yanıtlarını, önemli bilim insanımız Prof.Dr.Erdem Yeşilada’nın ‘Kovandan Gelen Sağlık’ adlı kitabından ve bu alandaki son çalışmalardan faydalanarak sizler için derlemeye çalıştım.
İnsan sağlığının korunması, hastalıkların tedavisi ve iyileşmeyi desteklemek için arı ürünlerinin kullanılması Apiterapi olarak adlandırılır. Popüler veritabanı PubMed’de basit bir arama yaptığımızda Apiterapide yaygın kullanımı olan bal ile ilgili, karşımıza 15660 bilimsel makale çıkıyor. Propolis için baktığımızda 4200’den fazla, polen ve arı sütü ile ilgili olarak da toplamda 6000’den fazla çalışma yayınlandığını görüyoruz. Bunların dörtte üçü 2000’li yıllardan sonra yapılmış. Tıbbi kullanımı Mısır ve Sümer dönemine uzanan arı ürünlerinin son yıllarda tekrar popülerleşmesinin bir nedeni de işte bu son dönem yapılan çalışmalardır.
Balı bu kadar muhteşem ve üzerinde araştırmalar yapılmaya değer kılan, içeriğinde binde 2 oranında yer alan polifenolik bileşenlerdir. Bu polifenoller bitki nektarları ve polenlerden gelmektedir. Elbette ki bu içerik arıların büyük emeklerle çiçekten çiçeğe gezerek hazırladıkları doğal ve kaliteli bir bal için geçerli. Doğal olmayan bal aldığımızda sadece şekerli su tüketiyoruz. Kalitesiz baldaki durum daha vahim çünkü çevredeki tarım arazilerinde kullanılan tarım ve böcek ilaçlarını, ağır metalleri ve sanayi atıklarını da içerebiliyor. Yani önce tükettiğimiz balın gerçek bal olduğundan, eğer satın alıyorsak analizlerinin yapılmış olduğundan emin olmalıyız.
Soğukalgınlığı şikayetleriyle birlikte şu dönemde eczanemde en çok sattığım bitkisel kökenli öksürük şuruplarının içeriğini incelediğimde hemen hepsinde bal kullanıldığını görüyorum. Bunun nedeni sadece ilacın tadını düzeltmek değil, öksürükte etkili diğer bitkisel ekstrelerle birlikte balın sinerjik etki göstermesi ve daha hızlı iyileşme sağlaması. Ayrıca yapılan bir klinik çalışmada balın, difenhidramin ve dekstrometorfan içeren ve sık reçete edilen sentetik kökenli iki öksürük şurubu karşısında daha etkili olduğu da görülmüş.
Balın içindeki glikoz oksidaz enzimi cildin nemi ile birleşerek, oksijenli suyun etkili maddesi olarak çok iyi tanıdığımız hidrojen peroksite dönüşür ve kuvvetli dezenfektan etkisi gösterir. Bu sebeple tarih boyunca bal, savaş yaralarında enfeksiyonlardan korunmak amacıyla sıklıkla kullanılmıştır.
Antimikrobiyal ve boğazdaki yumuşatıcı etkisi için evimizdeki balı ılık-sıcak su ile seyrelterek harika bir gargara yapabiliriz ve ağrılı boğaz enfeksiyonlarında kullanabiliriz.
Benzer şekilde sıcak su ile seyrelterek içtiğimizde, balın hafif kabızlıkları iyileştirici ve sindirimi kolaylaştırıcı etkisinden de faydalanabiliriz.
Hemen her evde çokça yapılan bal, propolis, karabiber, zencefil, tarçın, karanfil karışımından günlük bir çay kaşığı tüketmenin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve kuvvetli antiviral etkinliğini ben bir kez daha hatırlatayım.
İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsünden Prof.Dr. Oğuz Öztürk’ün yaptığı çok önemli bir çalışmada en riskli üç meme kanseri hücre tipi, laboratuvar ortamında sahte bal, çam balı, kestane balı, sedir balı, çiçek balı gibi bal çeşitleri ile muamele ediliyor. Sahte bal meme kanseri hücrelerinin gelişimini hızlandırıyor. Buna karşılık gerçek bal çeşitlerinin meme kanseri hücrelerinin gelişimini hızla önlediği görülüyor. Yani doğanın muhteşem dengesini hücre çok iyi seçiyor. Çalışmada en yüksek etkiyi kestane balının, ardından çam ve sedir balının gösterdiğini de ekleyelim.
Gelelim %80 i karbonhidrat olan balın kan şekeri ve şeker hastaları üzerindeki etkilerine. Kıyaslama açısından bakıldığında glikozun glisemik indeksi 100 mg/dl iken, narenciye balında 45, kestane balında 55 ve çam balında 58 civarı tespit edilmiş. Yani gerçek bal şekerli gıdalarla kıyaslandığında çok daha düşük glisemik indekse sahip. Doksan yedi tip 2 diyabet hastası üzerinde yapılmış bir çalışmaya baktığımızda gerçek bal verilen deney grubunda ilk bir saatte kan şekeri yükseliyor fakat ikinci saatte düşüş gözlemleniyor. Buna karşılık glikoz verilen grupta kan şekeri seviyelerindeki yükselme devam ediyor. Balın glisemik indeksinin daha düşük olmasının nedenleri arasında içerdiği polifenollerin kuvvetli antioksidan özelliği ve pankreas üzerinde oksidatif hasarı engelleyici etkileri üzerinde duruluyor. Kısaca şeker hastalarının gerçek balı abartmadan arada sırada ufak miktarlarda tüketmesi mümkün görünüyor.
Ülkemizin zengin florasının da etkisi ile, yapılan çalışmalar Türkiye’deki bal kalitesinin Apiterapi kurallarına uygun olduğunu gösteriyor. Ancak bu demek değil ki satın aldığımız her bal kaliteli olsun. Şifa beklentisi ile tükettiğimiz balı alırken dikkatli olmayı, iyi araştırmayı, etiketini ve analizli olup olmadığını sorgulamayı unutmayalım.
Comments