Karbon: Yaşamın Temeli, Krizin Kaynağı
- Selcan Özbayrak Özer
- 1 gün önce
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 saat önce
Selcan Özbayrak Özer M.Sc. Çevre Mühendisi
Karbon ayak izi, sürdürülebilirlik, net sıfır hedefleri....
Bu kavramları artık her yerde duyuyoruz: haberlerde, şirketlerin ve ülkelerin hedeflerinde, hatta gündelik sohbetlerde bile. Peki tüm bu konuşmaların merkezinde yer alan şu temel soruya gerçekten yanıt verebiliyor muyuz: Karbon nedir ve neden bu kadar konuşuluyor?
Kısaca:
Karbon (C), tüm canlıların yapısında bulunan temel bir elementtir. Doğada sürekli bir döngü halindedir; atmosfer, toprak, okyanuslar ve canlılar arasında farklı formlarda dolaşır (Şekil 1). Bu döngü, Dünya’daki yaşamın devamı için hayati öneme sahiptir (IPCC, 2021; NOAA, t.y.).

Şekil 1. Karbon döngüsü
Bu elementin gezegenimiz için bir diğer hayati rolü nedir?
Güneş'ten gelen enerjinin bir kısmı yeryüzünü ısıttıktan sonra tekrar atmosfere yansır. Atmosferde bulunan bazı gazlar – özellikle karbondioksit (CO2), metan (CH4) ve su buharı (H2O) – bu ısıyı tutarak gezegenin soğumasını engeller. Bu gazlara sera gazları, bu sürece de sera etkisi adı verilir. Tıpkı seraların camları gibi, bu gazlar da sıcaklığı içeride tutar ve Dünya'nın ortalama sıcaklığının +15 °C civarında kalmasını sağlar. Eğer bu doğal koruma mekanizması olmasaydı, gezegenin sıcaklığı –18 °C’ye kadar düşerdi ve yaşam büyük ölçüde imkânsız hale gelirdi (IPCC, 2021).
● Yani sera etkisi doğası gereği zararlı değil, aksine yaşamı mümkün kılan doğal bir koruma sistemidir.
Sorun nedir?
Sorun şu ki, sera gazlarının atmosferdeki miktarı arttıkça, tutulan ısı da artar — işte küresel ısınmanın temel mekanizması budur (Şekil 2).

Şekil 2. Doğal (solda) ve insan etkisiyle artırılmış (sağda) sera etkisi.
Bu gazlar neden artıyor?
İnsanlık tarihi boyunca ilerlemek, hep daha fazla enerjiye ihtiyaç duymak anlamına geldi. Sanayi, ulaşım, tarım, dijital altyapılar, konutlar... Modern yaşamın neredeyse her alanı enerjiyle çalışıyor.
Bu enerji ihtiyacı, artan dünya nüfusuyla birlikte daha da hız kazanıyor. Daha fazla insan; daha çok gıda, su, ulaşım, teknoloji ve enerji talebi demek. Bu büyüyen talepleri karşılamak için üretim sistemleri genişliyor, doğaya olan müdahalemiz artıyor ve kaynak tüketimi yoğunlaşıyor.
Bu ihtiyacı karşılamak içinse çoğunlukla fosil yakıtları kullanıyoruz. Yani, yerin altında milyonlarca yıl boyunca birikmiş karbonu yakarak atmosfere salıyoruz. Dahası, bu salımı dengeleyecek ekosistemleri ise kaybediyoruz (örneğin ormansızlaşma) (Şekil 3).

Şekil 3. Ormansızlaşma sonucu karbon yutaklarının kaybı.
Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2021 yılında yayımladığı Altıncı Değerlendirme Raporu’nda, sanayi devriminden bu yana atmosferdeki CO2, CH4 ve azot oksit (N2O) artışının insan faaliyetlerinden kaynaklandığını net bir şekilde ortaya koydu. Aynı rapora göre, gözlemlenen iklim değişikliklerinin ana itici gücü de yine insan etkisi.
Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi'nin (NOAA) küresel ölçüm istasyonlarından elde ettiği verilere göre, 2024 yılında atmosferdeki CO2 seviyesi tarihteki en yüksek değere ulaştı: 422,7 ppm (milyonda bir parçacık) (Şekil 4). Bu, sanayi devrimi öncesine kıyasla atmosferde yaklaşık %50 daha fazla CO2 bulunduğu anlamına geliyor.

Şekil 4. 1958–2023 yılları arasında atmosferik CO2 seviyelerindeki artış. (NOAA Climate.gov)
2023 yılına kıyasla, yalnızca bir yıl içinde bu seviyeye 3,75 ppm daha eklendi — şimdiye kadar kaydedilen en büyük yıllık artış.
Ayrıca Mayıs 2024’te, Hawaii’deki Mauna Loa Gözlemevi’nde ölçülen değer 426,7 ppm’e ulaşarak istasyon tarihindeki en yüksek aylık seviyeyi temsil etti (ölçümler 1958’den bu yana yapılmaktadır).
Bilim insanları, son 60 yılda atmosferdeki CO2 birikiminin, geçmişte binlerce yıl süren doğal artışlara kıyasla yaklaşık 100 kat daha hızlı gerçekleştiğini belirtiyor (Lindsey, 2025).
Özetle yoğun insan faaliyetleri, beraberinde tek bir ortak sonucu getiriyor: atmosfere daha fazla sera gazı salımı. Bu durum, doğal dengeyi bozarak gezegenin ısıyı tutma kapasitesini artırıyor ve karbonu, yalnızca bir element olmaktan çıkarıp çağımızın en kritik meselelerinden biri haline getiriyor.
Peki bu artış bize nasıl yansıyor?
Atmosferdeki sera gazı birikimi artık yalnızca bilimsel raporlarla sınırlı değil; etkileri günlük yaşamda da açıkça hissediliyor. Bu durumun son yıllardaki yansımaları ise şöyle:
● Orman yangınları daha sık ve kontrolsüz hale geliyor (NASA, 2025; IPCC, 2022).
● Ani ve şiddetli yağışlar, şehir altyapılarını zorluyor, selleri artırıyor (WMO, 2024; IPCC,
2022)
● Kuraklıklar tarımı tehdit ediyor, su kıtlığı riskini büyütüyor (FAO, 2024; IPCC, 2022).
● Mevsimler kayıyor, alışılmış hava düzenleri bozuluyor (Copernicus, 2024).
Bu etkiler yalnızca ekolojik dengeleri değil, aynı zamanda gıda güvenliğini, su kaynaklarını, insan sağlığını ve yaşam maliyetlerini de doğrudan etkiliyor (Romanello vd., 2023; IPCC, 2022). Yani sera gazı artışı, atmosferde kalmıyor; yaşamlarımızın tam ortasına yerleşiyor.
Karbon ayak izi nedir?
Karbon ayak izi, bir bireyin, ürünün, hizmetin ya da kurumun faaliyetleri sonucu atmosfere saldığı sera gazı miktarını ifade eder (GHG Protocol, 2015). Bu tanımda “karbon” ifadesi sadece CO2 değil, CH4 ve N2O gibi diğer sera gazlarını da kapsayan genel bir terim olarak kullanılır.
Bu kapsamda, farklı sera gazlarının kaynaklarını ve etkilerini ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. CO2 emisyonları büyük ölçüde fosil yakıtların yakılması (kömür, petrol ve doğal gaz) ve arazi kullanım değişiklikleri, özellikle ormansızlaşma ile ilişkilidir. CH4 emisyonlarının başlıca kaynakları ise tarımsal faaliyetler (örneğin hayvancılık ve pirinç üretimi), katı atık sahaları ve fosil yakıt üretimi ve taşınmasıdır. N2O salımları ise çoğunlukla tarımda azotlu gübre kullanımı, bazı endüstriyel prosesler ve fosil yakıtların yakılması sonucu meydana gelir (IPCC, 2022).
Bu gazların küresel ısınmaya katkı düzeyi farklıdır ve bu fark, küresel ısınma potansiyeli (GWP) kavramıyla ifade edilir (IPCC, 2021). GWP, belirli bir sera gazının, belirli bir süre boyunca (genellikle 100 yıl) aynı miktardaki CO2’e kıyasla küresel ısınmaya ne kadar katkıda bulunduğunu gösterir.
Bu farkları ortak bir ölçekte ifade edebilmek için bilimsel hesaplamalarda CO2 eşleniği (CO2e) birimi kullanılır.
Örneğin CH4, 100 yıl içinde CO2’e kıyasla yaklaşık 28 kat daha fazla ısı tutar; bu da 1 ton CH4’ün 28 ton CO2e olarak hesaplanması anlamına gelir (EPA, 2025). Bu hesaplama yaklaşımı sayesinde tüm sera gazlarının etkisi tek bir birimde toplanabilir ve böylece karşılaştırılabilir hâle gelir.
Bu durumu şöyle düşünebiliriz: farklı boyutlardaki tuğlaların tek bir duvarı oluşturması gibi; her gaz farklı büyüklükte katkı sağlasa da birlikte toplam ısınma etkisini inşa ederler.
İşte bu toplam miktar — yani salınan tüm sera gazlarının CO2 eşleniği cinsinden karşılığı — karbon ayak izi olarak adlandırılır.
Karbon ayak izimizi nasıl öğrenebiliriz?
Karbon ayak izimizi öğrenmek için her bir faaliyetimizin atmosfere ne kadar sera gazı saldığına bakılır. Bu tür hesaplamalar genellikle uzmanlar tarafından yapılır, ancak bireylerin kolayca kullanabileceği basit araçlar da mevcuttur.
Bugün birçok ücretsiz çevrim içi karbon ayak izi hesaplayıcısı, yaşam tarzınıza dair bazı temel sorularla yıllık emisyon miktarınızı yaklaşık olarak tahmin edebilir.
Örneğin:
● Ne sıklıkla uçakla seyahat ediyorsunuz?
● Evinizde ne kadar elektrik ve doğalgaz kullanıyorsunuz?
● Ne kadar et tüketiyorsunuz?
● Araba kullanıyor musunuz, toplu taşımayı mı tercih ediyorsunuz?
Bu sorulara verdiğiniz yanıtlar doğrultusunda sistem, yaşam tarzınıza bağlı olarak yaklaşık ne kadar CO2e salımı yaptığınızı gösterir. Yani karbon ayak iziniz, çevreye olan etkinizin sayısal bir ifadesi hâline gelir.
Karbon ayak izimizi nasıl azaltabiliriz?
Karbon ayak izimizi azaltmak elbette teknik olarak mümkündür — daha az araba kullanmak, tasarruflu ampuller takmak, geri dönüşüm yapmak gibi. Ancak gerçek ve kalıcı değişim, sadece bu bireysel eylemlerle sınırlı değildir; bu eylemleri şekillendiren tüketim alışkanlıklarımızı, davranış kalıplarımızı ve karar alma biçimimizi sorgulamayı da gerektirir (IPCC, 2022).
Bugün bizi yüksek karbon salımına iten şey, çoğu zaman yalnızca alışkanlıklarımız değil, onların ardındaki düşünce kalıplarıdır:
“Daha çok tüketirsem daha mutlu olurum.” (Ancak mutluluk kısa süreli olabilir.)
“Konfor, çevresel sorumluluğun önündedir.”
“Zaten herkes yapıyor, benimki ne fark eder?”
Oysa karbon ayak izimizi azaltmanın en güçlü yolu, bu varsayımları sorgulamakla başlar:
“Gerçekten neye ihtiyacım var?”
“Bir alternatif olabilir mi?”
“Bu tercihimin görünmeyen etkileri neler?”
Bu yaklaşım, sade yaşamı, bilinçli tüketimi, paylaşmayı, onarmayı ve yeniden düşünmeyi merkezine alır. Aslında bu düşünsel dönüşüm, “Gönüllü Sadelik” olarak bilinen yaşam tarzını da çağrıştırır. İlk kez 1936’da Richard Gregg tarafından tanımlanan bu kavram, “ana amaca hizmet etmeyen eşya ve faaliyetlerden özgürleşmeyi” önerir.
Bu kavram, daha azla yetinmekten ziyade; gerçek ihtiyaçlarımızı, önceliklerimizi ve değerlerimizi yeniden düşünmeyi ifade eder. Araştırmalar, düşük tüketimli yaşam tarzlarının karbon ayak izini azaltma potansiyelini gösterdiği gibi (Brown & Kasser, 2005; Kropfeld vd., 2018), zihinsel dinginlik ve yaşam memnuniyeti gibi iyi oluş göstergelerini de desteklediğini ortaya koymaktadır (Alexander & Ussher, 2012; Rich vd., 2016).
Davranışlarımızı değiştirmek genellikle bir anda gerçekleşmez; bu süreç zamanla ve adım adım ilerler. Bu durumu açıklayan psikolojik yaklaşımlardan biri de Aşamalar Kuramı’dır (Transtheoretical Model). Bu kurama göre bir değişim süreci; önce farkına varmak, sonra üzerine düşünmek, hazırlık yapmak, eyleme geçmek ve son olarak da bu davranışı sürdürmek gibi beş temel evreden oluşur (Prochaska vd., 2002).
Bu da bize şunu hatırlatır: Her davranışı bugün değiştirmek zorunda değiliz. Ama onu fark etmek ve sorgulamak, yarının dönüşümüne atılmış ilk adımdır.
Karbon ayak izini azaltmak için davranış temelli bazı yollar nelerdir?
1. Ulaşım Tercihleri:
● Kısa mesafelerde yürümek ya da bisiklet kullanmak.
● Mümkünse toplu taşıma tercih etmek.
● Araba kullanılması gerekiyorsa araç paylaşımına yönelmek veya elektrikli/hibrit
seçenekleri değerlendirmek.
● Uçak yolculuklarını mümkün olduğunca azaltmak; özellikle kısa mesafelerde alternatif
ulaşım yollarını değerlendirmek.
2. Beslenme Alışkanlıkları:
● Mevsiminde, yerel ve az işlenmiş gıdaları tercih etmek.
● Et ve süt ürünleri tüketimini azaltmak, bitki bazlı beslenmeye yönelmek.
● Gıda israfını önlemek, artıkları kompost sistemlerinde değerlendirmek.
3. Enerji Kullanımı:
● Gereksiz lambaları ve cihazları kapatmak, enerji tasarruflu ürünler kullanmak.
● Evin yalıtımını güçlendirmek, ısıtma ve soğutma sistemlerini verimli çalıştırmak.
● Yenilenebilir enerji kaynaklarına (örneğin yeşil elektrik tarifeleri) yönelmek.
4. Tüketim ve Alışveriş:
● “Gerçekten ihtiyacım var mı?” sorusunu alışkanlık hâline getirmek.
● Kaliteli, uzun ömürlü, onarılabilir ürünleri tercih etmek.
● İkinci el ya da takas yöntemlerini değerlendirmek.
● Uzak mesafelerden gelen ürünler yerine, yerel üreticilerden alışveriş yapmayı
düşünmek.
5. Atık Yönetimi:
● Az ambalajlı ürünleri seçmek, mümkünse ambalajsız alışveriş yapmak.
● Tek kullanımlıklardan kaçınmak.
● Atıkları ayrıştırmak, kompost yapmayı öğrenmek.
Tarımda Permakültür Yaklaşımının Önemi
Karbon ayak izini azaltmaya yönelik bireysel davranışlar kadar, üretim sistemlerinde yapılacak dönüşümler de büyük önem taşır. Özellikle tarım gibi yüksek emisyon potansiyeline sahip sektörler, yalnızca doğrudan sera gazı salımı açısından değil, aynı zamanda toprak sağlığı ve karbon döngüsü üzerinden de iklim dengesini etkiler. Bu noktada, doğayla iş birliğine dayalı ve onarıcı bir yaklaşım olan permakültür, yalnızca üretim sistemlerini değil, toprağın karbon tutma kapasitesini de güçlendirebilir (Ferguson & Lovell, 2014).
Yakın tarihli bir saha araştırması, Avrupa’daki permakültür uygulamalarının konvansiyonel tarıma kıyasla toprak karbon stoğunu %27 artırdığını, toprak hacim yoğunluğunu %20 azalttığını ve biyolojik çeşitliliği anlamlı biçimde artırdığını ortaya koyuyor (Reiff et al., 2024). Bu veriler, tarımın yalnızca karbon tutulmasına katkı sağlamakla kalmayıp; aynı zamanda karbon döngüsünü destekleyen, toprak yapısını ve ekosistem dayanıklılığını güçlendiren bütüncül bir sistem olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak:
Karbon salımlarını azaltmak artık yalnızca çevreye duyarlı bir tercih değil; aynı zamanda kaynakların azaldığı, iklim risklerinin arttığı bu döneme uyum sağlamanın bir yolu. Enerjiye, gıdaya ve güvenli yaşam alanlarına erişim giderek daha zor ve maliyetli hale gelirken, bu değişime karşı daha dirençli olabilmek için bireysel farkındalığımız her zamankinden daha önemli.
Ama iyi haber şu: Bu uyum süreci yalnızca fedakârlık değil — aynı zamanda daha sade, bilinçli ve dayanıklı bir yaşam kurma fırsatıdır.
Küçük adımlar, büyük etkilerin önüne geçebilir.
Güncel bir tartışma konusu:
Trump yönetimi, NOAA ve NASA’nın iklim araştırmalarına ayırdığı bütçeleri ciddi biçimde kesmeyi planlıyor (Reuters, 11.03.2025; The Guardian, 11.04.2025; Axios, 02.07.2025). Bu kesintiler yalnızca birimler arası daralmayı değil, bazı araştırma birimlerinin tamamen kapatılmasını da içeriyor.
Özellikle NOAA'nın iklim, okyanus ve atmosfer araştırmalarından sorumlu ofisinin (OAR) kapatılması gündemde. NASA’da ise yer bilimi ve gezegen araştırmaları programları, hedef alınan bütçe kalemleri arasında yer alıyor.
1958’den bu yana atmosferdeki CO2 seviyelerini ölçen Mauna Loa Gözlemevi de bu kesintilerden doğrudan etkilenebilir. Gözlemevinin Hilo’daki destek ofisinin kapatılması ve 2026 bütçesinde iklim araştırmaları için sıfır dolar ayrılması, uzun vadeli gözlem sistemlerinin sürdürülebilirliğini belirsizliğe sürüklüyor.
Bu gelişmeler, iklim verilerinin sürekliliğinin yalnızca teknik bir mesele olmadığını; aynı zamanda politik ve idari tercihlere bağlı olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Oysa bugün, uzun vadeli ve güvenilir verilere her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Çünkü ölçemediğimiz bir krizi yönetemeyiz.
Kaynakça:
Alexander, S., & Ussher, S. (2012). The voluntary simplicity movement: A multi-national survey analysis in theoretical context. Journal of Consumer Culture, 12(1), 66–86. https://doi.org/10.1177/1469540512444019
Axios (2025) New NOAA document spells out further deep Trump cuts. 2 July.
Erişim adresi: https://www.axios.com/2025/07/01/noaa-document-deep-trump-cuts (Erişim tarihi:
14 Temmuz 2025).
Brown, K. W., & Kasser, T. (2005). Are psychological and ecological well-being compatible? The role of values, mindfulness, and lifestyle. Social Indicators Research, 74(2), 349– 368. https://doi.org/10.1007/s11205-004-8207-8
Copernicus (2024) European State of the Climate 2024. Copernicus Climate Change Service.
Erişim adresi: https://climate.copernicus.eu/esotc/2024 (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2025).
Environmental Protection Agency (EPA) (2025) Understanding Global Warming Potentials.
potentials (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2025).
Ferguson, R.S. and Lovell, S.T., (2014). Permaculture for agroecology: design, movement, practice, and worldview. A review. Agronomy for Sustainable Development, 34(2), pp.251–274. https://doi.org/10.1007/s13593-013-0181-6
Food and Agriculture Organization (FAO) (2024) The State of Food and Agriculture 2024:
Value-driven transformation of agrifood systems. Food and Agriculture Organization of the United Nations. Erişim adresi: https://www.fao.org/publications/fao-flagship-publications/the-state-of-food-and-agriculture/en/ (Erişim tarihi: 11 Temmuz 2025).
GHG Protocol (2015) A Corporate Accounting and Reporting Standard: Revised Edition. World Resources Institute and World Business Council for Sustainable Development.
Erişim adresi: https://ghgprotocol.org/corporate-standard (Erişim tarihi: 11 Temmuz
2025).
Gregg, R. B. (1936). The value of voluntary simplicity. Visva-Bharati Quarterly, 2(Part II), 27–
46.
IPCC (2022) Climate Change 2022: Impacts, Adaptation and Vulnerability. Contribution of Working Group II to the Sixth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change. Cambridge University Press.
Erişim adresi:
https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg2/ (Erişim tarihi: 10 Temmuz 2025).
IPCC. (2021). Climate Change 2021: The Physical Science Basis. Contribution of Working Group I to the Sixth Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change. Cambridge University Press.
Erişim adresi: https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg1/ (Erişim tarihi: 10 Temmuz 2025).
Kropfeld, M. I., Nepomuceno, M. V., & Dantas, D. C. (2018). The ecological impact of anticonsumption lifestyles and environmental concern. Journal of Public Policy & Marketing, 37(2), 245–259 https://doi.org/10.1177/0743915618810448 Lindsey, R. (2025) Climate Change: Atmospheric Carbon Dioxide. Climate.gov, 21 May.
change-atmospheric-carbon-dioxide (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2025).
National Aeronautics and Space Administration (NASA) (2025) Wildfires and Climate Change.
NASA Science. Erişim adresi: https://science.nasa.gov/earth/explore/wildfires-and-
climate-change/ (Erişim tarihi: 12 Temmuz 2025).
NOAA. (t.y.). Global Monitoring Laboratory - Carbon Cycle Greenhouse Gases (CCGG).
Erişim adresi: https://gml.noaa.gov/ccgg/ (Erişim tarihi: 10 Temmuz 2025).
Prochaska, J.O., Redding, C.A., & Evers, K. (2002). The Transtheoretical Model and Stages of
Change. In K. 345 Glanz, B.K. Rimer & F.M. Lewis, (Eds.) Health Behavior and Health
Education: Theory, Research, and 346 Practice (3rd Ed.). San Francisco, CA: Jossey-
Bass, Inc.
Reiff, J., Jungkunst, H.F., Mauser, K.M., Kampel, S., Regending, S., Rösch, V., Zaller, J.G. and
Entling, M.H., (2024). Permaculture enhances carbon stocks, soil quality and biodiversity in Central Europe. Communications Earth & Environment, 5(305). https://doi.org/10.1038/s43247-024-01405-8
Reuters (2025) Trump cuts target world-leading greenhouse gas observatory in Hawaii. 11
March. Erişim adresi: https://www.reuters.com/sustainability/climate-energy/trump- cuts-target-world-leading-greenhouse-gas-observatory-hawaii-2025-03-11 (Erişim tarihi: 14 Temmuz 2025).
Rick, S. I., Cryder, C. E., & Loewenstein, G. (2008). Tightwads and spendthrifts. Journal of Consumer Research, 34(6), 767–782 https://doi.org/10.1086/523285
Romanello, M., Di Napoli, C., Green, C., Kennard, H., Lampard, P., Scamman, D., ... and Costello, A. (2023) ‘The 2023 report of the Lancet Countdown on health and climate change: The imperative for a health-centred response in a world facing irreversible harms’, The Lancet, 402(10419), pp. 2346–2394. doi:10.1016/S0140-6736(23)01859-7.
The Guardian (2025) Trump plan to gut NOAA and NASA climate funding sparks alarm. 11 April. Erişim adresi: https://www.theguardian.com/science/2025/apr/11/trump- climate-science-nasa-noaa-cuts?utm (Erişim tarihi: 14 Temmuz 2025).
World Meteorological Organization (WMO) (2024) State of the Global Climate 2024. World
Meteorological Organization. Erişim adresi: https://wmo.int/publication-series/state- of-global-climate-2024 (Erişim tarihi: 11 Temmuz 2025).
Comments