Sizlerle ‘Ormanları Karmaşık Adaptif Sistemler Olarak Yönetme’ kitabından, ‘Akdeniz Ormanları’ bölümünden ‘Yangınlarla Baş Etmek’ alt başlık içeriğini paylaşmak istiyoruz.
İçinde yaşadığımız orman ekosistemlerini, hem ülkemizde hem de benzer koşullardaki diğer ülkelerde bu ekosistemlerde gerçekleşenleri bilmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Akdeniz’de son yıllarda, yakıt maddesi birikimine yol açan arazi kullanımındaki değişiklikler, hava sıcaklıklarının ve kuraklıkların artışı gibi nedenlerle orman yangını riskleri dramatik biçimde artmıştır.
Çıkan yangınların çoğu insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Doğal nedenlerle çıkan yangınlar İspanya’da %7, İtalya’da %2 gibi çok küçük oranlıdır.
Orman yangınlarını ekosistemin doğal bir unsuru olarak ele almak, ormancılara yol gösterebilir. Böylece ormanları yönetenler, orman yangınlarını tamamen önlemek gibi gerçekçi olmayan ümitlerle bitki örtüsünün alt katmanlarını yok etmek gibi, hem ekonomik hem de çevre bakımından sürüdürülebilirliği olmayan uygulamalar yapmaktan kurtulurlar.
Bunun yerine Akdeniz ormanlanlarının yangınlara uyumunu arttırmayı hedefleyen bir ormancılık (silvikültür) anlayışı çok daha yararlı olacaktır.
Daha önceden belirlenmiş olan:
1. yangınla mücadele manevraları için merkez mıntıkalar belirlemek;
2. yangının gelişimini kontrol ederek yayılmasını ve şiddetini sınırlandırmak üzerine odaklanmış stratejik hedefler özellikle önemlidir.
Geçmiş yangınlar ve bu yangınların gelişme biçimi üzerine kurulmuş modeller bu stratejilerin daha da geliştirilmesine faydalı olur.
Orman yangınlarının ardından ormanların karmaşık adaptif sistemler olarak yönetilmesi çoklu zaman ve mekan ölçeklerinde hareket etmeyi gerektirir.
Akdeniz ormanlarının yangınların ardından kendilerini yeniden yapılandırma (re-organization) kapasitelerinden yararlanmak gerekir.
Akdeniz türlerinin yangından sonra yenilenme kabiliyetleri;
· Toprak altındaki yapılarının yeniden filizlenme kabiliyeti,
· Toprakta depolanmış tohumların çimlenmesi ve
· Tepe taçlarındaki kozalaklarda yer alan tohum bankalarındaki tohumların çimlenmesiyle ölçülebilir.
Bazı uzmanlar, Akdeniz ekosistemlerinin yangına karşılık verme stratejileri sayesinde, yangından önceki bitki örtüsünün hızla yeniden oluşacağını öne sürerler. Fakat son araştırmalara göre doğal rejenerasyon her zaman meydana gelmiyor; bu, tarihi faktörlere ve ormanlarının yangın öncesi kompozisyonuna son derece bağlı.
Örneğin, 19. yy sonundan beri yaygın uygulama olan yanan ormanların yerine çam ormanı oluşturma çalışmaları (İspanyada 1938 – 1984 arasında % 85 oranında), Akdeniz ormanlarının yapısının ve kompozisyonunun genel olarak basitleşmesine ve homojenize olmasına yol açmıştır. Bu da bu ormanların yangından sonra toparlanma kabiliyetini azaltmıştır.
Halep çamı (Pinus halepensis), Sahil çamı (Pinus pinaster), Fıstık çamı (Pinus pinea) gibi bazı türlerin serotinitesine rağmen yangınları izleyen zorlu çevre şartları, örneğin birbirini izleyen yaz kuraklıkları, kozalakların yangınların ardından rejenerasyonuna engel olabilir. Çok kısa, örneğin 15 yıldan daha kısa aralıklarla çıkan orman yangınları bazı yerel ağaç türlerinin yok olmasına neden olabilir. Yangınlar arasında geçen kısa süreler bitkilerin üretken yaşa erişmesine izin vermeyebilir.
Bazı ağaç türleri tohumun düşmesini geciktirir, çünkü kozalaklarının tohumları serbest bırakması için kısa bir ısı patlaması gerektirir. Tohum üretim döngüsü sırasında ısıya olan bu bağımlılığa "serotini" denir ve tohum düşüşü için on yıllar sürebilecek bir ısı tetikleyicisi haline gelir. Tohum döngüsünü tamamlamak için doğal ateşin olması gerekiyor. Serotini öncelikle yangından kaynaklansa da, periyodik aşırı nem, artan güneş ısısı koşulları, atmosferik kurutma ve ana bitki ölümü dahil olmak üzere birlikte çalışabilecek başka tohum salınım tetikleyicileri vardır. Son yüzyılda yangın sonrası ağaçlandırmada kullanılan Karaçam (Pinus nigra), Sarıçam (Pinus sylvestris) gibi başka kozalıklı türlerin kozalakları serotini göstermeyebilir.
Bilhassa yangın sonrası yapay ağaçlandırmayla oluşturulmuş Akdeniz ormanlarının yangınlara yanıt verme kabiliyetinin arttırılması, ormanlarda çeşitliliğin arttırılmasına bağlıdır.
Kozalaklı monokültürlerin alt katmanlarında meşe (Quercus) türleri gibi odunsu bitkilerin yeniden filizlenmesine destek olmak bilhassa önemlidir; böylece ormanın aşamalı olarak yeniden doğallaşmasına ve doğal zorlamalardan sonra kendini yeniden yapılandırma kabiliyeti kazanmasına yardımcı olunur.
Orman yönetimi;
· alçak katmanlardaki yeniden filizlenen türlerin büyüme koşullarını iyileştirmek için önlemler almak,
· kozalaklı türler arasına yeniden filizlenebilen meşe türleri gibi ağaçlar dikerek zenginleştirme çalışmaları yapmak
· hayvanlar tarafından tohum yayımına imkan veren stratejiler uygulamak (örneğin ormanlar içinde küçük tarım alanları oluşturmak)
gibi yaklaşımlar içermelidir.
Daha geniş uzamsal ölçekte, peyzajın ve insan faaliyetlerinin tarihiyle bağlantılı geleneksel peyzaj mozaiğinin korunması orman alanlarının yangınlara cevap verme kabiliyetini arttırmanın en iyi yolu gibi gözükmektedir.
Ne yazık ki günümüzde tarım alanlarının terk edilmesine bağlı olarak peyzajın, yakıt maddelerinin birikmesine yol açan homojenizasyonu, orman yangını riskini arttırmaktadır. Tarım alanlarının terk edilişi aynı zamanda, yangın söndürme ekiplerinin kapasitesini azaltmaktadır.
Yangının gelişmesini yavaşlatmak ve boyutlarını sınırlamak amacıyla yakıt maddelerine yönelik uygulama stratejileri (amaca yönelik yakma dahil) bu sorunun çözümünde etkili olabilir.
Permatürk Vakfı
Comments