top of page

Ayda Toprak Var Mıdır?

Üzerinde yaşadığımız toprağı ne kadar tanıyoruz hiç düşündünüz mü? Ya da toprak olmasaydı dünyada yaşam nasıl olurdu? Bu soruya Kevin Costner’in başrolde olduğu ancak vasatı aşamayan “Su Dünyası” filminde cevap aranmıştır. İzlemeyenler için filmde dünyanın tamamının sularla kaplı olduğu, neredeyse hiç kara, dolayısıyla da toprak olmayan bir dünyadan bir hikaye anlatılıyordu. Filmde bir teknede yaşayan Kevin Costner’in gözü gibi baktığı saksı içindeki bir bitki de bulunuyordu.


Buradan, hazır gündeme aya yolculuk gelmişken “Ayda toprak var mıdır?” sorusuna geçmek istiyorum. Bu soru benim Toprak İlmi dersi kapsamında öğrencilere zaman zaman yönelttiğim, cevabı “Toprak nedir?” sorusuyla neredeyse aynı bir sorudur. Cevaplar hakikaten çok ilginç oluyor. Örneğin aya hiç gidilmediği, ayda yürüyen Neil Armstrong’un görüntülerinin Hollywood stüdyolarında çekildiğini yazan öğrencim dahi vardı.



Sözü daha fazla uzatmadan toprak nedir açıklamaya çalışayım. Toprak, yeryüzünün en üstünde bulunan, kalınlığı birkaç santimetre ila birkaç metre arasında bulunan kayaların parçalanması, suyun da etkisiyle kimyasal olarak ayrışması ve içinde/üzerinde canlıların yaşamasıyla birlikte organik madde içeren kısımdır. Hadi biraz daha açalım bu tanımı. Toprak organik ve anorganik iki materyalin karışmasından oluşur. Anorganik materyal kayaların fiziksel olarak parçalanmasıyla taş, çakıl, kum ve toz (silt olarak da adlandırılabiliyor) boyutlarına kadar küçülmesiyle oluşuyor. Bunlardan taşın ve çakılın boyutu 2 mm çapından daha büyük, diğerleri ise daha küçük. Bir kayayı alıp balyozla un ufak ederseniz hem taş ve çakıl hem de kum ve toz boyutunda materyal yapabilirsiniz. Toprakların anorganik kısmının diğer bir önemli bölümü ise bir de kil. Kilin oluşabilmesi için kayaların içinde bulunan bazı minerallerin kimyasal olarak ayrışması gerekmekte. Başka bir ifadeyle bir kayayı balyozla ne kadar parçalarsanız parçalayın kil yapamazsınız. Bununla ilgili de bir sorum vardı. 15 yıl kadar önce Mars’ta su olup olmadığı tartışılıyordu. NASA’nın değişik yöntemlerle yaptığı analizlere göre Mars’ta yüzeyde kil olduğu açıklandı. Sorum ise Mars’ta kil mineralleri olmasının nedeninin yorumlanması şeklindeydi. Cevap ise tahmin edeceğiniz gibi Mars’ta günümüzde olmasa da bir zamanlar sıvı halde su bulunduğunun göstergesi olduğuydu. Tabii ki bu cevap tam puan almaya yeterli değildi ve kil oluşum mekanizmasının da açıklanması gerekiyordu.



Toprağın organik materyali ya da çoğumuzun bildiği ismiyle humus ise bitki artıkları ile toprak içinde yaşayan diğer canlılardan oluşuyor. Özetle bir materyale toprak diyebilmemiz için içinde organik madde, kil ve canlılar olması gerekiyor. Bunlar yoksa toprak değil ufalanmış bir materyal olur. Evet bu materyalde de su ve besin maddesi varsa bitki yetişebilir. Nitekim günümüzde seralarda hiç toprak kullanmadan suda ya da perlitte bitki yetiştirmek mümkün. Ama içinde bitki yetişebilen her materyale toprak denmesi de doğru değildir. Bu kısa açıklamadan sonra ayda canlı, dolayısıyla organik madde ve su olmadığından mineraller de kimyasal olarak ayrışamayacağı için kil de olmadığı ve bu sebeple toprak oluşmadığı sonucu ortaya çıkar.

Diğer yandan toprakla ilgili doğru bilinen bir yanlış var. Bu çok kullanılan “1 cm toprak 250 yılda oluşur” ifadesidir. Bir yerde toprak oluşup oluşmayacağı ve bu oluşumun ne kadar sürede olacağı aslında çok sayıda faktöre bağlı. Bu faktörler 5 başlıkta toplanabilir: İklim, anakaya, yeryüzü şekli, canlılar ve zamandır. Örneğin suyun olmadığı ya da donmuş halde bulunduğu bir yerde kayalar kimyasal olarak ayrışamayacağı için toprak oluşmaz. Kayaların fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkenlerle parçalanması ve toprak oluşması da kayaların özelliklerine göre değişir. Aynı kimyasal özellikteki kireçtaşı ve mermer anakayaları bu konuda örnek olarak verilebilir. Kireçtaşının başkalaşıma uğrayarak daha sert bir yapıya dönüştüğü mermerlerin topraklaşma hızı kireçtaşına göre çok daha düşüktür. Ayrıca burada erozyonu da düşünmek gerekir. Eğer toprak oluşum hızı erozyonla taşınan toprak miktarından düşükse kayaların üzerinde hiçbir zaman toprak görmeyebiliriz.


Toplumun toprağı ne kadar tanıdığı, daha doğrusu tanımadığı hakkında çok sayıda örnek verilebilir. Çoğu kişi örneğin 1 gr toprakta milyonlarca canlı olduğunu bilmez. Halbuki çoğu bakteri ve mantar olmak üzere topraklarda çok sayıda canlı yaşamaktadır ve bu nedenle toprak canlı bir varlık kabul edilmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 5 Aralık 2020 Dünya Toprak Günü için hazırlanan afişlerdeki toprak biyolojik çeşitliliğine dair veriler oldukça çarpıcıdır.


“Bitki türlerinin %80’i tanımlanmışken toprak mikroorganizmalarının sadece % 1’i tanımlanmıştır.”


“Canlıların %90’ının yaşam döngülerinin bir kısmını toprakta geçirmektedir.”


“Toprak canlı bir kaynaktır ve dünyadaki biyolojik çeşitliliğin %25’ine ev sahipliği yapar.”


Topraklar konusundaki farkındalığımızın az olmasının çok sayıda nedeni olabilir. Ancak bence toprağı, içindekileri ve oluşum sürecini gözümüzle tam görmediğimiz en önemlisidir. Diğer bir neden de toprak kavramının insanlar tarafından farklı algılanması olabilir. Örneğin toprağa çiftçi ekmek kapısı, kentliler ayakkabısındaki çamur, emlakçılar konut yapılacak bir arsa olarak bakabilir; ama toprak bunlardan çok daha fazlasıdır. Bir ekosistemdir ve son yıllarda giderek önemi artan ve sıkça dillendirilen çok sayıda ekosistem hizmeti üretir. Ekosistem hizmeti ekosistemlerin canlılara sağlamış olduğu mal ve hizmetler olarak tanımlanır. Toprakların sağlamış olduğu ekosistem hizmetlerinin başında besin ve biyokütle üretimi olduğu söylenebilir. Örneğin gıdalarımızın birçoğunu doğrudan ya da dolaylı olarak topraktan sağlarız. Toprağın olmaması insanlar için açlık anlamına gelir.


İklim değişikliğiyle mücadele için ağaç dikmemiz gerektiğini herkes bilir; ama topraklarda ağaçlardan daha fazla karbon depolandığını çoğumuz bilmeyiz. Toprak okyanuslardan sonra en fazla karbon depolanmış yutak alanıdır. IPCC Raporlarına göre atmosferde 829 milyar ton, bitkilerde 470 milyar ton, topraklarda 2 trilyon ton ve okyanuslarda 37,3 trilyon ton karbon bulunmaktadır. Bu nedenle toprakların kaybedilmesiyle sonuçlanan arazi kullanım değişiklikleri önemli sera gazı salım kaynağıdır. Hatta kuzey enlemlerdeki donmuş topraklarda depolanmış karbonun ısınma sonucunda mikroorganizma faaliyetinin de artmasıyla ayrışarak atmosfere CO2 eşdeğeri salımı olması olasılığı oldukça yüksektir. Sıcaklık artışlarını 2 °C, hatta mümkünse 1,5 °C’de tutmamız zorunluluğu biraz da bu nedenledir; çünkü topraklarda depolanmış bu karbonun atmosfere geri dönmesi halinde küresel ısınma geri döndürülemez bir noktaya gelebilir.


Topraklar sadece karbonu değil suyu da depolayabilirler. Örneğin 1 metre derinliğinde taşsız ve balçık tekstüründe bir toprak 1 metreküp hacimde maksimum 500 litre kadar su tutabilmektedir. Ülkemizin ortalama alansal yağışının 575 mm olduğu dikkate alındığında su depolama özelliğinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Üstelik toprağa giren su toprak içinden sızarak derelere ya da yer altı sularına ulaşmaktadır. Bu sızma sırasında yağış suları filtrelenerek temizlenir üstelik.



Toprakların ürettiği diğer ekosistem hizmetleri, canlılara habitat sağlaması, gen havuzu olması, kum ve kil gibi mineral hammadde sağlaması, mikro iklim oluşturması, su döngüsü, eğitim vb. şeklinde sıralanabilir. Toprakların diğer ekosistemlerden farklı olarak sağladığı bir ekosistem hizmeti de jeolojik ve kültürel mirasın arşivlenmesidir. Bu hizmet toprağın arkeolojik kalıntıları örterek atmosferin olumsuz etkilerinden koruması, böylece insanlık ve dünya tarihiyle ilgili önemli bilgilerin zamanımıza kadar ulaşmasını sağlaması şeklinde olmaktadır.


Kısaca önemini anlatmaya çalıştığımız topraklar günümüzde maalesef çok kötü kullanılmakta ve kaybedilmektedir. Toprakların zarar görmesine neden olan pek çok etkene erozyon, organik madde kaybı, kirlilik, yapılaşma, biyolojik çeşitliliğin azalması, tuzlanma, sıkışma, taşkın ve toprak kayması, yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı örnek olarak verilebilir. Bu başlıkların her biri çok daha detaylı anlatılabilir. Belki başka bir yazıda bu konulara daha fazla değinebiliriz; ama toprakların kaybedilmesinin birçok medeniyetin çökmesiyle sonuçlandığını, örneğin Sümerlerin toprakların tuzlanması nedeniyle tarih sahnesinden çekildiğini hatırlatalım. Eğer Kevin Costner gibi bir saksı içindeki toprağa ve bu toprakta yaşayan bitkiye kalmak istemiyorsak topraklarımızı korumamız, bunun için de topraklar hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamız gerekiyor.


Sözü Aşık Veysel’in Kara Toprak şiiriyle bitirelim;


Karnın yardım kazmayınan belinen

Yüzün yırttım tırnağınan elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sâdık yârim kara topraktır


İşkence yaptıkça bana gülerdi

Bunda yalan yoktur herkes de gördü

Bir çekirdek verdim dört bostan verdi

Benim sadık yârim kara topraktır


Havaya bakarsam hava alırım

Toprağa bakarsam dua alırım

Topraktan ayrılsam nerde kalırım

Benim sâdık yârim kara topraktır



Prof.Dr. Doğanay Tolunay

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi

Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi





500 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page