Doğanın, insan bedenini ve ruhunu rahatlattığını hepimiz biliriz. Canımız sıkıldığında bir parka, ormana, bahçeye veya deniz kenarına gidip dolaşmak rahatlatır bizi. Doğayla başbaşa kalma sıklığımıza, gözlemcilik özelliğimize göre, bir süre sonra kendimizi doğanın bir parçası olarak görmeye başlarız. Yaradılışımız ve yetiştiğimiz çevre gereği hayatı doğa yerine yeni bir şeyler bularak, laboratuvarda çalışarak, yaptığı işi severek yaparak bulmaya çalışır. Ancak bir süre sonra doğal yaşama dönüş yoluna gireriz. Önemli bir bölümümüz de hayatı keşfedemeden, onun gücünü anlayamadan göçer gideriz bu dünyadan.
Doğada veya doğal ortamlarda bulunmanın insanların psikolojik, fiziksel ve duygusal yanlarını geliştirici, pek çok hastalığı iyileştirici etkisini birçoğumuz biliyoruz. Zaten bizlerden yüzyıllarca önce yaşayanlar da bu gerçeği bilip bizlere aktarmıştı.
İnsanların teknolojinin gelişmesiyle birlikte, mekanikleştiğini, sosyalleşmenin azaldığını, sevgisizliğin ve buna bağlı şiddet eğilimlerinin arttığı da bir gerçek. Bu koşullarda çevremizdeki mutsuz, stresli, yorgun, çaresiz ve bezgin insanların sayısı her geçen gün artıyor. İnsan aradığı pek çok şeyi bulma olanaklarına sahipken neden mutsuz olur? Hayatın sundukları yetersizdir. Maddi durumu iyi değildir. Geleceği düşünmek istememektedir. Hayattan bir beklentisi yoktur. Amacı yoktur. Günü kurtarma çabasındadır. Bu nedenlerin sayısını artırmak mümkün. Sizler de çevrenize bakınca bu özelliklere sahip çok kişiyi tanıdığınızı, hatta onlardan birinin de kendiniz olduğunu düşüneceksiniz.
Bu sıkıntılara ek olarak bir seneden beri hayatımıza Covid-19 i ismli bir virüs girdi. Çoğumuzun yaşantısı allak bullak oldu. Sokağa çıkma yasakları insanların özgürlük alanını daraltırken, iş yerlerinin kapanması da zaten geçim sıkıntısı yaşayan toplumun ve ülkenin sorunlarını bir kat daha artırdı.
Evlerine kapanan insanlar, bir yandan hastalıkla mücadele etmeye çalışırken bir yandan da yaşam yavaşladığı için çevrenin farkına vardılar. Corona günlerinde doğa kendine geldi. Kalabalık çekilmişti. Taşıt sayısı, hava kirliliği azalmıştı. İnsanlar canları sıkılınca pencereden bakmaya başladı. Sessizlik içinde kuşların cıvıltısını, doğadaki canlanışı yavaş yavaş izleme fırsatı buldu. Doğayı keşfetti. İşte bu bir terapiydi fark eden insanlar için. Çünkü doğanın en güzel yanı, stres koşulları altındaki bireylerde farkındalık olmadan da huzur ve mutluluk verebilmesidir. Doğal bir ortamda doğanın bir parçası olabilmek, doğal unsurlara karşı bilinçsiz ve otonom bir tepkidir.
Hortiterapi bitkiler ve bitkilendirme yoluyla insanların fiziksel, ruhsal ve sosyal yönlerini geliştiren bir tedavi yöntemidir. Bu yöntem tarihin ilk çağlarından beri özellikle psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Günümüzde hele son 10 yıl içinde yeşilin, bitkinin ve doğanın insanları nasıl etkilediği ile ilgili araştırmaların sayısı artmıştır.
Hortiterapi, iyileştirmeye yönelik bahçe tasarımları ile ve Bahçe bitkileri yetiştiriciliği şeklinde olmak üzere 2 şekilde hayatımızı iyileştirebilir. Günümüzde Hortiterapi kuralları dikkate alınarak çocuk parkları, kent bahçeleri, hastane bahçeleri, okul bahçeleri, iş yeri bahçeleri düzenlenmektedir. Bu bahçeleri gezme sırasında, insanın duygu ve düşüncelerine hitap edilerek bahçe gezisinin sonunda kişinin psikolojisindeki etkisinin olumlu yönde olduğu bilinmektedir. Bu bahçelerde bir tedavi programı içinde gezen kişilerde stresin azaldığı, sakinleştiği, saldırganlığının azaldığı, sosyalleştiği görülmektedir. Bu tip terapide, tıpkı diğer terapi şekillerinde olduğu gibi kişi, bahçe gezerken bir şey hissetmese de bahçe gezisi sonunda duygu değişimi izlenebilmektedir.
Hortiterapinin ikinci uygulanış şekli bitki yetiştirerek olmaktadır. Bu tip terapi özellikle, engelliler, çocuklar, psikolojik rahatsızlığı olanlar, aşırı stres yaşayanlarda tedavi edici etkiye sahiptir. Bitki yetiştirmek insana doğanın mekanizmasını daha kolay kavrama, el becerisi geliştirme yoluyla kendine güvenin artırılması, sosyalleşmenin sağlanması ve duygusal yönden gelişimin artması şeklinde fayda sağlamaktadır.
Korona günlerinde bu etkiyi çok net bir şekilde görebildik. İnsanlar daha güvenli olması açısından bahçelerinde daha fazla vakit geçirmeye başladılar. Toprağın ne kadar değerli olduğunu, bir bitki yetiştirmenin o kadar kolay olmadığını, daha önce beğenmedikleri pek çok bitkiyi tanıdıkça daha çok sevebildiklerini öğrendiler. Toprağı olmayanlar balkonlarında bitki yetiştirmeye başladılar. Baktılar ki başarılı oluyorlar kendilerine özel bahçe alanları bulmaya yönlendiler.
Bu durumda Corona kötü bir hastalık ama, bizlere pek çok da faydası oldu. Örneğin hayat felsefelerimizi değiştirdi. Ekolojiye daha fazla değer vermemizi, çevremizin ve çevremizde yaşayan bitki, hayvan ve diğer canlıların farkına varmamızı, suyu ve enerjiyi dikkatli kullanmamız ve toprağımızın kıymetini bilmemiz gerektiğini, dostluğun önemli olduğunu hatırlattı. Minimal yaşayarak, fazlasına gerek duymadan olmayanlarla paylaşmanın mümkün olduğunu öğretti.
Ben şimdi sadece sahip olduğum şeyleri düşünüyorum. Bakıyorum çok şey var. Sahip olmadıklarımı ise hiç düşünmüyorum. Olmazsa da olabiliyor diyorum. Bu süreçte ben Permatürk Vakfı'nı tanıdım. Doğaya uygun ekoloji yaratma isteğinde olan çok kişinin varlığını görüp sevindim. Bunu da Coronanın bana sunduğu bir zenginlik sayıyorum. Teşekkür ederim Corona diyebiliyorum.
Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü
Comentarios