Her yıl 21 Mart günü Dünya Orman Günü olarak kutlanıyor. Gün dolayısıyla ormanın öneminden bahsediliyor. Ormanlar birçoğumuz için ağaçların bol olduğu yeşil alanlar olarak görülebilir. Ancak ormanlar dünyanın geleceğini sağlayan karasal biyolojik çeşitliliğin yaklaşık %80'ine, yaklaşık 60.000’den fazla ağaç türüne ev sahipliği yapıyor.
Bunun yanında 1 milyardan fazla insan için yiyecek, barınak, enerji ve gelir kaynağıdır.
Tüm bu faydalarına karşı her yıl ormansızlaşma endişe verici bir hızla devam ediyor ve Dünyada yılda 13 milyon hektar orman yok oluyor.
Ormansızlaşma iklim değişikliğine katkıda bulunan küresel sera gazı emisyonlarının % 12-20'sini oluşturuyor.
Bu gerçeğe rağmen, orman yangınları, tarla, inşaat alanı açma, yanlış kullanım ve yetersiz yenileme çalışmaları nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de orman alanları giderek azalıyor. Dünyada toplam orman alanı 4 milyar ha’a yakın. 12.7 milyon kişi ormancılık işi ve ormancılıkla ilgili iş kollarından para kazanıyor ve ormanların ekonomiye brüt katma değeri 600 milyar dolar civarında.
Bu nedenle Dünyada, bir ülkedeki ormanla kaplı alan miktarı, ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ilişkilendiriliyor.
Türkiye’de ise 1972 yılında 20,2 milyon ha olan orman alanı, 2018 yılında 22,6 milyon ha’a çıkmıştır. Bir diğer yaklaşımla ülkenin toplam alanının % 28’i ormanla kaplı diyebiliriz.
Orman alanı yanında kişi başına düşen orman alanı miktarı da önemlidir. Dünyada ortalama kişi başına 0,55 ha orman alanı düşüyor. Ülkelere göre kişi başına en fazla orman alanı düşen ülke 9,74 ha ile Kanada. Rusya 5,75 ha ve Brezilya 2,23 ha ile Kanada’nın arkasından geliyor.
Türkiye’de ise kişi başına düşen orman alanı sadece 0,28 ha. Bu rakam Dünya ortalamasının altında. Türkiye’deki orman alanı yaklaşık 22 milyon ha olarak istatistiklerde yer alıyor. Ancak Uluslararası standartlar ve FAO kayıtlarında orman alanı 12 milyon ha olarak, geri kalan 10 milyon ha ağaçlık alan olarak kabul ediliyor. Bu rakamlara göre Türkiye’de kişi başına düşen orman alanı miktarı 0,28 ha değil, 0,16 ha olmaktadır.
Türkiye’de iller arasında da orman alanı yönünden farklılık bulunuyor. 2005-2015 yılları arasında 60 ilin orman alanında artış olurken, 19 ilde azalma olduğu görülüyor. Ağrı ve Iğdır illerinde ise ormanlık alan miktarında bir değişiklik olmaması bir şans.
Orman alanı azalan 19 ilden 7’si Marmara Bölgesinde bulunuyor. Marmara Bölgesinde Bilecik, Sakarya ve Yalova dışındaki illerde orman alanı azalmaya devam ediyor. Türkiye’de en yoğun şehirleşme ve sanayileşmenin yaşandığı Kocaeli, İstanbul ve Bursa illeri bu bölgede orman alanlarının en fazla azaldığı iller.
Orman denince aklımıza ağaçla kaplı alanlar geliyor ama ormanın kalitesi de önemli. Bu nedenle orman alanlarının artışından söz ederken sadece alansal artış veya azalış değil, aynı zamanda korunan alanlardaki nitelik kaybolması, ormancılık dışı kullanımların yarattığı ekosistem tahribatı ve aşırı odun üretimi gibi uygulamalardan da söz edilmelidir.
1984, 2000 ve 2017 yıllarına ait uydu görüntülerinden yararlanarak yapılan çalışmalarda (Cengiz ve ark., 2019); 1984 yılında İstanbul’un %56,1’i orman ve ağaçlık alanken, bu oran 2017 yılında % 49,61’e; ildeki tarım alanları da %31,76’dan, %23,07’ye düşmüştür. Bu alanların azalmasında hızlı ve çarpık kentleşme, orman alanlarının madencilik ve inşaat alanı ile ulaşım ağlarına dönüştürülmesinin büyük rolü var.
Ülkemizde tarım alanlarının terkedilmesi ile büyük şehirlere göç uzun yıllardır devam ediyor. Göç veren illerde boşalan kırsal alanlarda, tarım ve hayvancılık etkinlikleri azaldığı için boş kalan tarım ve mera alanları, yapılaşma olmazsa kendiliğinden ormana dönüşebiliyor. Sürdürülebilir ormancılık diyebileceğimiz bu oluşumda boşalan alanlarda doğanın kendini yenileme becerisinin büyük önemi var.
Ülkemizde 2007 yılından itibaren orman yerine daha çok rekreasyon amaçlı tabiat parklarının sayısının önemli derecede arttığı da bir gerçek. Özellikle orman alanlarının turizm, madencilik, ulaşım (yol ve köprü) ve inşaat sektörüne kaydırılabilmesi için yapılan yasal düzenlemeler; korunan alanlarda nitelik bozulmasına yol açıyor. Ne acıdır ki korunan alanların yönetiminden sorumlu olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünün yetkilerinin başka kurumlara devredilmesi veya korunan alan sınırları dışındaki faaliyetler konusunda söz sahibi olamaması, korunan alan yönetiminin etkinliğini azaltmaktadır. Bu durumda koruma alanlarının planlama çalışmalarının kimler tarafından yapılacağı piyasa koşulları tarafından belirlenmektedir. 2007 yılından itibaren gündeme getirilen yeni tabiat parkları anlayışı korumadan çok rekreasyonel kullanımı öne çıkaran bir anlayıştır.
Ormanların ormancılık dışı amaçlarla kullanımlarının orman ekosistemlerini parçalayarak, geri dönülemez zararlar verdiği de bir gerçektir. Buna rağmen katma değeri yüksek ürün elde etmek adına, orman alanlarının madencilik ve inşaat şirketleri tarafından kullanılmasının önünün açılması, yol ve köprü yapımı adına orman alanlarının yok edilmesi son yıllarda hız kazanmıştır. Orman alanlarının bu sektörler için yok edilmesinin yanı sıra, bu alanlardan çıkarılan odun ve kereste yanında mermer, taş, çimento ve demirin inşaat sektörü için ucuz hammadde olarak kullanılmasına izin verilmektedir.
Ormanlar yok olurken düşünülmelidir ki;
ekosistem paramparça oluyor,
orada yaşayan yaban hayatı yerinden oluyor,
bitki ve ağaçların gelişimi olumsuz yönde etkileniyor
orman yanarken yanan sadece ağaçlar ve toprak üstü canlılar değil, toprağın altında yaşayan ve ekosistemin parçası olan canlılar da yok oluyor.
Yıllarca orman yangınlarından hektarlarca orman kaybedilen bir ülkede neden erozyon ve toprak kayması oluyor diye sormamak gerek. Yönetenlerin anlaması gereken Türkiye’de ekosistemlerin gördüğü zararı ve sonuçlarını görmezden gelerek, açılan orman alanlarında yol, köprü, baraj yapıp sonra da çevreye ağaç dikmek ve ortama arı salmakla o ekosistemi kurtarmanın, dolayısıyla ormanları yönetebilmenin mümkün olmadığıdır. Sonuç olarak ‘Ağaç dikmekle ekosistemin bütününü korumak mümkün değildir’. Bu nedenle korunan alanlardaki nitelik kaybı engellenmeli, koruma statüsüne alınmış alanlarda, öncelikle alanın korunması sonra kullanılması düşünülmelidir. Önemli olan ormanları yok ettikten sonra yerine yenilerini kurmaktan daha çok önceden kurulmuş veya doğal olarak oluşmuş ormanlarda gerekli bakım işlemlerini yaparak ormanları korumaktır.
1975 yılından beri ülkemizde kutlanan Dünya Orman gününde ormanlara farklı bir gözle bakmamız gerektiğini bir kez daha hatırlamalıyız. Bu bakış açısına sahip olduğumuzda ne bir ağaca ne bir ormana ne de bir canlıya zarar vermeyeceğimizi, verenlere engel olabileceğimizi görebileceğiz. Bunun için yeni bakış açılarına ihtiyacımız var. Ormanların görünmeyen faydalarını düşünelim. Birkaç tanesini aşağıda verdim. Dileğimiz ormanlara bir de bu açılardan bakabilmeniz:
Ormanlar gıda kaynağıdır: Ormanları yiyecek pazarı gibi düşünebiliriz. Yediğimiz meyvelerin neredeyse %50'si ağaçlardan geliyor. Bunun yanında orman florasında bulunan yaprakları, sürgünleri, soğanları ve şapkaları tüketilen türleri, baharat bitkilerin eklersek orman süpermarketinin ne kadar zengin olduğunu anlayabiliriz. Bir de bu ürünlerin birçoğunun bedava olduğunu düşünürsek ormana zarar verirken neler kaybettiğimizi daha iyi anlarız.
Ormanlar yaşamın sigortası gibidir: Günümüzde kırsalda yaşayan yoksul insanların %40'ı, yani yaklaşık 250 milyon insan ormanlarda ve orman köylerinde yaşıyor. Bu topluluklar için, canlı ormanlar ve ağaçlar onların cankurtaran halatı ve açlığa karşı sigortasıdır. Bazı topluluklar yiyecek kaynakları için neredeyse sadece ormanlara güvenirler.
Ormanlar temiz su kaynağıdır: Nehir ve derelerin kaynağı ormanlardır. Ağaçlar filtre gibidir. Yaşam için hayati önem taşıyan temiz suyu bize sağlar. Bu nedenle büyük şehirlerin çevresindeki ormanlar içme suyunun da kaynağını oluşturduğu için korunmalıdır.
Ormanlar enerji kaynağıdır: Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri yemek pişirme, kaynar su ve ısıtma gibi ihtiyaçlar için enerji kaynağı olarak odunu kullanıyor. Ormanlardan elde edilen odun, küresel yenilenebilir enerjinin yaklaşık %40'ını sağlıyor. Bu değer güneş, hidroelektrik ve rüzgâr enerjisinin toplamı kadar. Orman kendini yenileyebilir, ancak bu kaynakları sürdürülebilir şekilde kullanabilmek için ormanlarımızı bozulmadan koruyabilmemiz gerekiyor.
Ormanlar Gizli Kahraman gibidir: Ormanlar ve ağaçlar gözle görülmeseler de birçok yönden Süpermen gibidirler. Havayı doğal olarak soğutarak ve kirleticileri ortadan kaldırarak şehirlerimizi daha yaşanabilir hale getirirler. İnsanlara sığınacak ve kendilerini rahat hissedebilecekleri yerler vererek sağlığımızı korurlar. Topraktaki bozulmayı engeller, mücadele eder, böylece bitki ve hayvanların yaşamı için uygun bir flora oluştururlar ve biyolojik çeşitliliği korurlar. Günümüzün en büyük problemi olan iklim değişikliğiyle mücadelede bizim gizli kahramanlarımızdır.
Ormanlar karbon yutucudur: Ormanlar her yıl yaklaşık 2 milyar ton karbondioksit emer. Ancak ağaçlar kesildiğinde bu karbondioksiti tekrar havaya salarlar. İklim değişikliği üzerinde fosil yakıtlardan sonra sera gazı emisyonu yönünden ormansızlaşma %20 ile ikinci sırada yer alıyor. Bu oran dünyanın tüm ulaşım sektörünün yarattığı emisyondan daha fazla. Bu da ağaç keserken, ağaç yakarken doğaya ne kadar büyük bir zarar verildiğini hatırlatmalıdır.
Ormanlar stres gidericidir: Günümüzde doğa temelli turizm, bir bütün olarak turizm endüstrisinden üç kat daha hızlı büyüme gösteriyor ve şu anda küresel pazarın yaklaşık %20'sini oluşturuyor. Yapılan araştırmalar, şehirlerdeki yeşil alanlar ve ağaç örtüsünün obezite ve suç oranlarının azalmasıyla ilişkili olduğunu gösteriyor. Yeşil alanlara erişimi iyi olan bölgelerde yaşayan çocukların obezite oranı, kısıtlı olan veya hiç olmayanlara göre daha düşük bulunmuştur.
Ormanlar günlük yaşamlarımızda bize farkında olmadığımız faydalar sağlıyorlar. Ama artık farkındalık zamanı. Onlar olmazsa sağlıklı ve üretken hayatlarımızı sürdüremeyeceğiz. Bu bilinçle orman kurulmasına desteklerimizi esirgemeyelim. Tek kişi de olsak kendimize düşen görevi yerine getirelim.
Ormana desteğimizin bir diğer yönü de ormana zarar verenlere karşı çıkma şeklinde olmalı. Ormanlar ve ağaçlar biraz da bu yönleriyle tanınmalı. Sırlarını açığa çıkarma zamanı geldi.
Yaşar Kemâl ‘Bu ülkede 4 şey olmayacaksın: kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı’ demiş. Ama biz bu ülkede kadın olalım, çocuk olalım, ağaç olalım, sokak hayvanlarını koruyalım.
Prof. Dr. Ruhsar YANMAZ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü-ANKARA
e-posta: ruhsaryanmaz@gmail.com
KAYNAKLAR
Anonim. 2020. Orman Varlığımız ve Ormancılık Üretim Faaliyetleri. Türkiye Ormancılık Derneği yayınları 51. Editör: Prof. Dr. Kenan Ok, ISBN: 978-975-93478-8-8, 82 sayfa, Ankara.
Kula B.O. ve Durmuş Ş. 2017. Ormancılık Politikaları ve Orman Köylülerinin Durumu. ISBAN 978-605-8596-87-0, 213 s.
Fotoğraflar: Ruhsar Yanmaz'a aittir.
Comentários