top of page

Suyun Değerini Biliyor Muyuz?

Suyla kaplı “Mavi Bilye” olarak adlandırılan bir gezegende yaşamımızı sürdürmekteyiz. Kendimizi şanslı hissetmekle birlikte bu kaynakların bir gün tükeneceği endişesini taşıyor muyuz?


Kendi çocukluk dönemimi gözden geçirince şanslı çocuklardan biri olduğumu düşünüyorum. Doğayla iç içe bir yaşantım vardı. Sularının gürül gürül aktığı minik temiz dereler, su pınarları, kırsalda yaşam alanları diye adlandırdığımız küçük köy, mahalle aralarında patika yollar, bu yollardan geçerken doğal kaynaklardan gelen su sesi ve tüm canlıların içmesi için yapılan su hayratları hep içimi ısıtan güzel anılarım olarak hafızamda yer aldı.


Yaz tatillerinde günlerimin çoğunu dedem ve babaannemin köyünde geçirmeyi seviyorduk. Kocaman bir köy evi, kocaman bir bahçe; içinde sebze bahçesi, hemen yanında çitlerle ayrılmış bir yonca bahçesi, her mevsimde meyve veren ağaçları, ağaçların üstüne akşam vakti gelince tüneyen tavuklar, keçilerin ve koyunların olduğu ağıl ve yanında büyük taş şeklinde tuz parçaları. İri gözlü eşeği, sağa sola kuyruğunu attıran güzel ineği, özgürce dolaşmayı ve birçok deneyim kazanmama neden olan bu ortamı hiç unutamıyorum.


Suyun değerine gelince; 1970’li yıllarda su ihtiyacı hala köy meydanında bulunan büyük yalakları olan çeşmeden karşılanıyordu. Bir ağaçtan yapılmış bakraç ve iki ucundaki kancalara takılan bakır kovalar. Bu şekilde taşınan sular günde en az iki ya da üç defa taşınır, ancak ev işlerinde kullanmak için yeterli olurdu. Ben küçük olduğum için dedemin kenarları deri iple tutturulmuş minik metal su matarasını boynuma asar onunla su taşırdım. Bu su matarasını çok seviyordum. Dedemin üzüm bağına giderken bile hep yanımda taşırdım. O yol üzerinde bulunan bir su kaynağı vardı. Dedem buradaki su kaynağından akan suyun tadının çok daha iyi olduğunu söylerdi. Oraya gelince mataramdaki suyu hemen etrafta bulunan bitkilere döker, mataramı yeniden bu güzel kaynak suyundan doldururdum. Yaz aylarında ise buz gibi içimizi ferahlatan sudan içip yolumuza devam ederdik.


Su matarası ile öyle bütünleşmiştim ki onu hep yanımda taşırdım. Babaannem ile ormanda dolaşmayı seviyordum. Farklı tarlalar, bahçeler, patikalardan geçerek ormana ulaşırdık. Aralarda akan dere ve su kaynaklarındaki taşların üzerinden atlayarak kendi oyunlarımızı oluşturarak yolumuza devam ederdik. Birçok ağaç çeşidinin (erik, armut, fındık, badem, ceviz) meyvelerini bilirdim ve yerdim. Farklı böcekler, kelebekler, yaz aylarında buraya göç eden kuşlar ve kulağa hoş gelen sesleri unutamadım. Hele ki o ormanın derinliklerinden gelen guguk kuşunun sesini. Bu sesi o kadar çok seviyor ve taklit ediyordum ki babam evimize o yıllarda guguk sesiyle öten bir saat alarak sürpriz yapmıştı. Her saat başını sabırsızlıkla bekleyip guguk kuşunun minik evinden çıkıp ötmesini beklerdim.

Bugün 2020 yılına geldiğimizde zamanın hızla akıp geçtiğini görüyorum. Bizim çocukluğumuzdaki yaşantımızı bugün büyük şehirlerde yaşayan çocukların yaşantıları ile karşılaştırdığımda tıpkı nesli tükenen hayvanlardan bahsederken hissettiklerimi hissediyorum. Aslında nesli tükenen ve doğadan kopanın insanoğlu olduğunu düşünmemek elde değil.


Gün geçtikçe doğadan kopan insanlar doğal yaşamdan uzak ve birçok beceri ve deneyimden yoksun olarak büyüyor. Aldığımız nefes, su, temel gıda ve yaşamsal ihtiyaçlarımızın temel kaynaklarının nereden, nasıl geldiğini düşünmeden sadece tüketim odaklı yaşıyor. Hala doğaya verdiğimiz zararların yıkıcı etkilerini görmezden geliyoruz. Aslında kaynakları tüketirken doğaya zarar vermeden bir yaşamın mümkün olduğunu fark etmeliyiz.

Permakültür ile doğanın doğal döngülerini, doğanın dilini anlayarak doğanın içinde barındırdığı tüm canlılarla uyum içinde bütünleşerek sürdürebilir olarak yaşayabiliriz. En önemlisi ise etik prensibi ile birçok örnekle herkese ulaşabilir olmasını sağlayabiliriz.


Biz doğanın bir parçasıyız. Küçük yaştaki çocuklardan başlayarak şehirleşmiş rutinimizden çıkıp yüzümüzü doğaya çevirebiliriz. Kısıtlı imkanlarımız dahilinde küçük doğal bahçeler, balkon bahçeleri tasarlayabiliriz; yağmur sularını biriktirip değerlendirebilir ve tasarruflu kullanabiliriz . Kaynaklarımızın gerçek değerini anlayabiliriz.


Çocukluk anılarım suyun değeri üzerine düşüncelerimden yola çıkarak Bahçeşehir Anaokulu çocukları ile birlikte suyu ve suyun değerini anlamak için yağmur suyu biriktirme çalışmaları gerçekleştirdim. Önce balkonda yağmur sularımızı biriktirdik, balkondaki bitkileri biriktirdiğimiz sularla suladık. Yağmurlu günlerde okul bahçemize düşen yağmur damlalarını biriktirdik ve bahçemizde kullandık. Bunun daha fazlasını yapabiliriz düşüncesiyle okulumuzun çatı sularını büyük su deposunda topladık, ardından su tulumbası ile bütünleştirdik ve bahçemizi sulamak için bu yağmur sularını kullandık.


Çocuklarımızın tüm duyularını harekete geçirerek doğa hakkında bilmedikleri birçok şeyi keşfetmesini sağlayarak birçok deneyim ve beceri kazandırabiliriz. Erken yaşta bilinç geliştirerek doğaya saygılı, değerlendirmeyi bilen, doğal kaynakları bilinçli kullanan ve mavi gezegenimizin sürdürülebilir olması için çalışan bireyler yetiştirebiliriz.



Macide Işık


186 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page