top of page

Tohumun Dünyası

Tohum dünyasında yaptığımız yolculuktan tohumun yolculuğuna doğru ilerliyoruz. Bakalım neler oluyor bu minicik dünyada…


Bir varmış bir yokmuş… Bu kadar önemli bir konu bu tohum. Tohum varsa varız yoksa yokuz. Hava, su, güneş gibi bir şey. Hiç ilgi alanımıza girmiyor bunca koşuşturma içerisinde değil mi? Benim gibi 80’ler kuşağındansanız ve şehirli bir çocuksanız tohum ile en yakın ilişkiniz fasulye ve pamuktan ibaret olabilir. 😃 Ama artık tohum, tutkum oldu diyebilirim. Bayılıyorum tohumlara ve yolculuklarına.

Marketlerde, pazarlarda renk renk, cıvıl cıvıl süreklilik arz eden yiyecekler. Acaba nerden geliyor, nasıl üretiliyor bu gökkuşağı da bizim makinalarımızın çalışmasını sağlıyor. Bu aralar yeni trend ‘Gökkuşağını Ye’ (Eat the Rainbow). Herşey tohumdan geliyor. O kadar akıllı bir bıdık ki bu tohum, onun bir zihni var. Yaşadığı yerin özelliklerini barındırıyor beyninde. Yok olmamak adına bitkiler bir sürü tohum üretiyor. Bu akıllı bıdıkların artık günümüzde bazı çeşitleri var. Eskiden hepsinin adı tohumdu. Şimdi atalık tohum, hibrit ve GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) diye adları var. Biraz bu konuları anlatmaya çalışacağım.

Önce tohumun yapısına bir göz atalım mı? Bu mucizevi bıdığı önce yakından tanıyalım.


Tohumun içerisindeki embriyo, uygun su (nem), ısı (sıcaklık) ve hava sağlanmayana kadar Pamuk Prenses gibi uykuda bekleyebilir. Fazla su verilirse çürür, sıcaklık verirse de kavrulur. Tohumun çimlenmek için güneş ışığına ve toprağa ihtiyacı yoktur çünkü embriyonun çimlenmesini sağlayacak besin tohum içerisinde besin dokusunda saklıdır. Ancak daha sonra besine ihtiyaç duyar, güneş ve besin desteği gerekir.



Atalık Tohum Nedir?

Atalık tohum; ata tohumu, yerel tohum, yerli tohum isimleriyle de anılıyor. Bu tohumlar, yüzyıllardır Anadolu’da kullanılan genetik dizilimiyle oynanmamış tohumlardır. Sadece Anadolu’ya has değildir tabii. Fransa’ya gitsen oranın da atalık tohumları vardır. Dünyanın her yerinde atalık tohumlar vardır.

Bu tohumun en büyük özelliği, tohumlardan elde edilen sebze ve meyvelerden alınan tohumlar bir sonraki sezonda da ekilerek çoğaltılabilir olmasıdır. Bu şekilde yüzlerce yıl sonra bile kullanılabilirler. Doğurgandırlar ve sürdürülebilirlerdir. Yerel tohumlar; saf ve doğaldır. Atalık tohumlardan elde ettiğiniz sebze ve meyvelerin rengi, boyu farklıdır ve standart değildir. Fotoğraftaki domateslere yakından bakın, hiçbiri birbirine benzemez. Bizim gibidirler.


Bulundukları bölgenin çevre, iklim, toprak koşullarına uyum sağlamayı başarmış bu tohumların, gelecek nesillere ekilerek aktarılması, çoğaltılması çok önemlidir.

Yani kasada tutup 20, 100 yıl sonraya aktarmak da önemlidir ancak her sene ekilerek iklim koşullarına adapte edilerek aktarılması gereklidir. Bu bir devlet politikası olmalıdır.

Atalık tohumlar daha lezzetli ve sağlıklı mıdır?

Atalık tohumlardan üretilen sebze ve meyvelerin daha lezzetli ve sağlıklı olduğu konusunda yoğun bir argüman var. Bireysel olarak bende bu işlerin içerisine girdim gireli böyle olduğunu düşünüyorum. Ben şimdi size bugün bu konuda ahkam kesemeyeceğim çünkü elimde yeterli verim yok. Ancak kendi yetiştirdiğim atalık tohumların marketten aldığım ürünlere kıyasla lezzetinden son derece memnun olduğumu söyleyebilirim. Besin değerleri konusunda bir araştırma yaptırmadığım için bu konuyla ilgili tam net bir şey söyleyemeyeceğim. Dünyanın dört bir yanında bu konu ile ilgili bağımlı, bağımsız araştırmalar yapılıyor. Benim yaptığım okumalarda tam olarak %100 net bir söylem yok. Dikkatimi çeken Dünya’da ve Türkiye’de insanların bünyelerinde çinko, magnezyum, demir, iyot vb. gibi minarellerin ciddi oranda azaldığını gösteren araştırmaların olması. Peki biz bunları nerden alıyorduk? Topraktan, yani besinlerden. Bu durumda yediğimiz konvansiyonel gıdaların besin değerleri düşük diyebilir miyiz? Bence diyebiliriz. Çünkü agroekolojik gıda tüketen ve üreten insan sınırlı sayıda...


Peki atalık tohumu diğer tohumlardan nasıl ayırt ederiz?

Eğer elinize atalık tohum olduğu söylenen bir tohum geldi ise ve nereden, kaç yılında hasat edildiği bilgisi gelmemiş ise bunu öğrenmenin tek yolu, 3 yıl boyunca bu tohumu ekmeniz ve aynı şekilde hasat almayı gözlemlemenizdir. İlk ektiğinizde bitki büyüyor ancak meyve vermiyor ise zaten o atalık tohum değildir.


Bir de hibrit tohumlar renkli olabilir. Mavi veya yeşil bir tabaka ile boyanmış olabilir. Bunun sebebi mantari hastalıkları önlemek için bir ilaç ile muhafaza edilmesidir.


Hibrit Tohum Nedir?

Hibrit tohum, melezleştirilmiş, karma tohumdur. F1 olarak da duyabilir, görebilirsiniz. Aynı türe ait iki farklı bitkinin çaprazlanmasıyla elde edilir. Hibrit tohumlar, dayanıklıdır, farklı hava ve toprak koşullarına uyum sağlayabilirler.

Hibrit tohumların ömrü bir ekim süresi kadardır. Hibrit tohumlarla elde edilen meyveden ve sebzeden yeni tohumlar alıp üretime bu tohumlar ile yıllar boyu devam etmek mümkün değildir. Yıllar boyu, kuşaktan kuşağa aktarmak mümkün değildir.


Hibrit tohum ile üretim yapanlar, her yıl tekrar tekrar yeni tohum satın almak zorundadır.

Hibrit tohumlar ziraii zehir kullanımına, daha çok suya ve gübreye ihtiyaç duyarlar. Aksi halde, kolayca hastalanır ve mahsül veremez olurlar.


Hepsi aynıdır acayip yakışıklıdırlar, güzeldirler, çeri çöpü yoktur, bazılarının çekirdeği yoktur ağzına gelmez yerken rahattır. Genelde insanlar bu tip ürünleri tercih ettikleri için çiftçiler bu ürünlere yönelmiş atalık tohumdan ürün yetiştirmeyi uzun zaman önce bırakmışlardır.


Hibrit tohumların Türk tarımına en büyük zararlarından biri ise bu tohumların yerli tohumlarla tozlanarak biyolojik çeşitliliği ve ata tohumları tehdit etmesidir.


GDO’lu Tohum Nedir?

GDO’lu tohum, laboratuvar ortamında insan eli ile üretilmiş, doğal olmayan tohum çeşididir.


GDO’lu tohumların doğaya, çevreye, toprağa ve suya verdiği zararlar çoğu zaman geri dönüşü olmayan zararlardır. Biyoteknolojik yöntemlerle laboratuvar ortamında üretilen yapay bir tohum olan GDO’lu tohumların insan sağlığına olan zararlı etkileri bulunmaktadır.


Raf ömrü oldukça uzun olan GDO’lu ürünler mevsim koşullarından etkilenmez, böceklere ve çeşitli hayvanlara karşı dayanıklıdırlar. İçindeki kimyasallar nedeniyle bozulmaları oldukça zor olan GDO’lu tohumlar ekildikleri toprağa bile bir süre sonra zarar vererek uzun vadede verimsizleşmesine yol açabiliyor. GDO’lu tohum ile üretim yaptığınız toprağınızı tekrar doğal haline döndürmeniz de zordur. Mesela, tarlanızda bir kereliğine mahsus GDO’lu tohum ektiniz. Toprağınıza GDO’lu tohum bulaştıktan sonra tıpkı bir hastalık gibi havaya, su kaynaklarına yayılıyor. Böylece, GDO’lu tohumun içinde bulunan kimyasallar ile toprağınız, sulama kanallarınız, hatta toprağınızın bulunduğu bölgenin havası bile tehlikeli maddeye evriliyor. Bu süreç içinde doğaya verilen zarar kaçınılmaz hale geliyor.


GDO’lu tohumlar en çok domates, patates, mısır, buğday, soya fasulyesi, pamuk ve tütün üretiminde kullanılıyor. Fakat GDO içeren tohumlar sadece meyve –sebze ile zarar vermiyor.


GDO’lu tohum içeren bu bitkilerden çorba, yağ, un, gofret gibi hazır gıdaların üretimiyle geniş kitlelere ulaşıyor. Ayrıca, mısır ve soyayı yem olarak tüketen hayvanlardan elde edilen çeşitli ürünlerde ve tekstil sektöründe yoğun olarak kullanılan pamuğun GDO içermesi büyük olasılık taşıyor. Tarımda hibrit ve GDO’lu tohumlar kullanıldığında dirençli, besin değeri yüksek ve lezzetli sebze ve meyvelerin yok olmasına neden oluyor.


GDO’lu Tohumlar İnsan Sağlığını ve Doğayı Etkiliyor mu?

GDO’lu tohumlar insan sağlığını etkilediği gibi doğaya da zarar veriyor. GDO’lu tohumlar kullanılarak üretilen ürünler alerjik ve toksik etkilere yol açabiliyor. 90’lı yılların sonunda İngiltere’de GDO’lu soya üretimi nedeniyle soya alerjisi görülme oranı %50 artmıştır. GDO’lu ürünler nedeniyle ABD, İngiltere ve Rusya’da alerjik reaksiyonlar artış göstermiştir. Bilim insanları GDO nedeniyle artış gösteren alerjik reaksiyonlarda glisofatın önemli bir faktör olduğunu düşünüyor. Alerji nedenleri arasında glisofatın bağırsaklarda yer alan yararlı bakterilere zarar vermesi, yiyeceklerdeki besin değerlerini azaltması ve bağışıklık sistemini baskılaması bulunuyor. 2010’lu yıllarda glisofatın bazı ülkelerde kullanımı yasaklanmıştır.


GDO’lu ürünlerin doğaya verdiği zararlara verilecek en basit örnek zararsız bal arılarının toplu ölümüne neden olması. Şöyle ki; GDO’lu tohumlarla üretilen gıdalara sadece belli böcekleri öldürdükleri iddia edilen bakteriler ekleniyor. Bu bakteriler bal arılarını öldürüyor. GDO’lu tohumlar nedeniyle dünyadaki arı nüfusunda azalma meydana geldi.


Bu konuyla ilgili Yeşil Gazete'nin en son haberi lütfen okuyun: "Bal arıları 57 farklı pestisit yüzünden ölüyor"


Türkiye de hayvanlara yem olarak yedirilen GDO’lu 7 adet soya fasulyesi, 25 adet mısır çeşidi satılıyormuş. GDO’lu tohum satışı şükür ki yasak!


Bir de antik tohum diye bir şey var o ise hakikaten süper enteresan ve merak uyandırıcı tohumlar.


Kütahya Seyitömer Höyüğü'nde, Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünce yürütülen kazıda bulunan ve 4 bin yıl öncesine ait olduğu belirlenen ve ''doku kültürüyle çoğaltılan'' mercimek tohumları çimlendirildi. Habere buradan ulaşabilirsiniz: "4 Bin Yıllık Tohum Canlandı"


Bir de 800 yıl önce bulunan bir tohum hayata döndü ve bu aşağıdaki harika kabak ortaya çıktı.

Antik tohumla ilgili çeşitli haberlerini incelemek için bu sayfayı ziyaret edebilirsiniz: https://arkeofili.com/tag/tohum/


Tohumun yolculuğunu da az çok öğrendikten sonra bu deniz deryanın içerisinden seçimler yapıp balkonlarımızda, teraslarımızda yetiştiricilik yapmak için bilgileneceğiz.


Önümüzdeki haftalarda görüşmek üzere...


Nevra Akın Oktay



1.028 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page