Temmuz 2021’in en önemli gündemi orman yangınları oldu.
Yangınlar aslında Akdeniz ekosistemlerinin bir özelliği ve tarih içinde Akdeniz peyzajını şekillendiren elementlerden. Son dönemlerde Akdeniz havzasında artan sıcaklık ve kuraklık ile arazi kullanımındaki değişimlerden dolayı yangın riskinde önemli artışlar gerçekleşiyor.
Çoğu yangınların kökeni insanlar (insan yerleşimlerinin ormana dayanmasından, bilinçsizlikten, dikkatsizlikten, elektrik nakil hatlarından, yangın çıkarmayı seven piroman kişiler yüzünden gibi); yangınların %10’undan azı doğal sebeplerle çıkıyor.
Bu yangınlar öncesinde yurdun kuzey bölgeleri dışındaki çoğu bölgede uzun süredir kuraklık yaşanıyordu; kış ve bahar yağmurları pek yağmadı. Tarım etkilendi, tahıl rekolteleri düştü. Bu bölgeler sıcak yaza kurak toprakla girdi. Sıcaklığın günlerce, haftalarca sürekli 30 santigrat derecenin üzerinde seyrettiği her bölgede yangın riski çok artar.
Dünya küresel sistemlerinde insanlığın etkisi ile gittikçe hızlanmakta olan bir değişim yaşanıyor. Birkaç ay önce denizlerimizde görülmüş olan müsilaj ve şimdi orman yangınları… bunlar aslında problemin belirtileridir. Belirtileri görebilmek, tarih içindeki değişimini izlemek gerekir ki yakın gelecekte yaşanabilecekler tahmin edilebilsin ve önlemler alınabilsin.
Gündemimiz yangınlar olduğu için yangın örüntüsünü inceleyelim.
Avrupa Birliği’nin Copernicus Dünya gözlem programı dahilinde orman yangınları sürekli takip ediliyor ve kayda alınıyor. (https://effis.jrc.ec.europa.eu/apps/effis_current_situation/)
Aşağıda Copernicus yangın takip haritasında 1 Haziran 2021’de gerçekleşmiş yangınları yeşil noktalar olarak görüyorsunuz. Yaza henüz yeni girdiğimiz dönem sıcaklıklar henüz yirmili derecelerde:
Sıcaklığın artmaya başladığı 1 Temmuz’da yangınlar:
23-30 Temmuz arasındaki yangınlar:
Aşağıdaki grafikte Avrupa Birliği Ülkelerinde Ocak ile Aralık ayları aralarında orman yangın sayıları gösterilmiş. Mavi grafik 2008 ile 2020 arasında yangın sayı ortalaması. Turuncu ile gösterilen ise 2021 ortalaması.
Aşağıdaki grafikte Avrupa Birliği Ülkelerinde Ocak ile Aralık ayları aralarında orman yangınlarında kaybedilen alanlar gösterilmiş. Mavi grafik 2008 ile 2020 arasında yanmış alan ortalaması. Turuncu ile gösterilen ise 2021 ortalaması.
Yukarıdaki grafiklerden bazı gözlemler:
Orman yangınlarında yanan alanlar Haziran ortalarından itibaren hızlı artışa geçiyor – kuraklaştıkça yanan alan artıyor.
Ekim ortalarından itibaren pek orman yangını kalmıyor çünkü çoğu bölge yağışlı mevsime girmiş oluyor.
2021’de Şubat ortasından itibaren geçmiş yıllara göre yangın sayısı ve yanan alanlarda önemli artış yaşanıyor – çünkü Avrupa’nın da önemli bir kısmı da tıpkı Türkiye’de olduğu gibi daha sıcak ve kurak bir dönem içinde.
Türkiye’deki yangınlara baktığımızda:
Mayıs ortalarından itibaren yangınlarda geçmiş yıl ortalamalarından daha fazla bir artış yaşanmaya başladığını görüyoruz.
Ancak en çarpıcı olanı 23-30 Temmuz arasındaki yanan alanlardaki sıçrayış. Yakın geçmişte ortalama yılda 40 bin hektarlık omanlık alanı yangında kaybederken, bu yıl daha şimdiden 90 bin hektar üzerinde alan kaybedildi.
İklim bilimciler bu yaşananları çok önceden tahmin etmişti. Uzun zamandır iklim değişikliğini takip ediyorlar. Geçmiş verileri inceliyorlar, yakın gelecekle ilgili de tahminlerde bulunuyorlar. Özellikle Akdeniz havzasında sıcaklıkların ve kuraklığın artmakta olduğunu kaydediyorlardı:
Ve yakın gelecekte kuraklığın bölgemizde daha da artacağını tahmin ediyorlar:
İklim bilimcilerin tahminleri düşünülenden daha erken ve şiddetli şekilde gerçekleşmeye devam ediyor.
Orman yangınları doğal süreçlerin bir parçası ve yangın sonrasında fırsat verilirse doğa kendini iyileştirir ama yeniden ormanlaşma çok uzun süreler alır. Ülkemizde görülmeye başlanan orman yangınlarındaki artışın önlenmesi gerekir. Burada öncelikle bireylere önemli görevler düşüyor. Kurak mevsimlerde ormanlık alanlarda yangın oluşturabilecek davranışlardan kaçınmak gerekir. Herhangi bir sebeple bilerek orman yangını çıkarmak ise kabul edilemez. Halkın bilinçlenmesi, toplumsal barış ve huzurun sağlanması burada çok önemlidir.
Doğa, toprak, ormanlar hepimizin. Ormanlar hepimiz için çok değerli ekosistem hizmetleri sunarlar: havayı, suyu temizlemek, karbon depolamak, oksijen üretmek ve aynı zamanda bizlere gıda ve şifa üretmek gibi. Ayrıca çok zengin ve karmaşık bir kolektif canlı yaşam alanıdırlar.
Doğayı, toprağı, ormanları kirlettiğimiz, yok ettiğimiz için küresel dengeler bozuluyor ve bundan herkes, tüm yaşam zarar görüyor. Doğayı, dünyayı yaşanılamaz bir ortama çevirmeden önce durabilecek miyiz?
Yakmak, yok etmek, ayrışmak, bencilleşmek yerine hep birlikte yangını söndürmek, doğayı ve insanı iyileştirmek, canlandırmak, yardımlaşmak, paylaşmak ile kalıcı, doğru çareler üretebiliriz.
Eğitimlerde anlattığım balkuşu hikayesi bireysel sorumluluğumuzu çok güzel özetliyor:
Bir gün ormanda yangın çıkar. Hayvanlar ormandan dışarıya doğru koşuşurken ufak bal kuşu (çiçeklerini özünü emen, ufak uzun bir gagası vardır, ancak birkaç damla özü ağzına çekebilir); derenin üzerine uçar ve dereden birkaç damla su alıp yangının üzerine bırakır. Bunu gören hayvanlar “Yahu sen ne yaptığını sanıyorsun, ne fayda?” derler. Bal kuşu da, “Ben kendi üzerime düşeni yapıyorum eğer siz de yaparsanız, belki yangının sönme ihtimali doğar” der.
Sadece orman yangınları değil, baş etmemiz gereken çok belirti var, ama asıl problem doğa ile ahenk içinde, sürdürülebilir bir yaşam yaşamıyor olmamız; doğayı sanki sınırları, dengeleri yokmuş gibi görüp yoketmemiz.
Doğa ile ahenk içinde bir yaşam mümkün. Permakültürle sürdürülebilir yaşam alanları tasarlarken arazimize gelebilecek olası tehditler içinde orman yangınlarını da düşünürüz. Yangın gelebilecek bölgeleri tespit eder, bu bölgelerde yangının atlamasını önleyecek açık alanlar, yollar, hendekler, teraslar oluştururuz. Hendek ve teraslardan su toplayıp göletlerde depolarız. Yangın bölgelerinde yangına dayanıklı bitkiler dikeriz. Ayrıca toprağı canlandırırız, toprağın organik madde miktarını arttırarak toprağın su tutma kapasitesini de arttırırız – kurak mevsimde bitkiler kurumaz, yangının yayılma olasılığı azalır. Yapılarımızı olası yangından uzak konumlandırır ve yangına dayanıklı malzemelerle koruruz.
Hepimizi her an etkileyebilecek tehlikelere karşı hep birlikte çaba göstererek çözümler üretebilmeli, hem doğayı hem de insanı iyileştirici çalışmalara girişebilmeli ve böylece tüm yaşam için daha refah ve dirençli bir ortak yaşam tasarlayabilmeliyiz.
Taner Aksel
Permatürk Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
コメント