top of page

İnsanlar neden bu dünya üzerinde yaptıklarının farkında değiller?

Doğanın dengeleri hızla bozuluyor, canlı türleri yok oluyor, devasa doğal afetler yaşanıyor ve sayıları ile şiddetleri gittikçe artıyor. Doğada gerilim arttıkça insan toplumları içinde ve arasında da gerilimler artıyor. İklim değişikliği etkileri ile kırsalda yaşam ve üretim gittikçe zorlaşıyor ve daha nice sorun. Neticede eğer insanlık en fazla 10 yıl içinde yaşam tarzlarını değiştirmezse; doğadaki değişimler iyice hızlanıp insan kontrolünden çıkacak ve sonrasında dünya çapında yaşamda büyük çöküşler yaşanacak. İnsanlık için yaşam çok zorlaşacak.


Bunlar tahmin değil, bilimsel ve doğanın işleyişindeki gerçekler. Ama bu gerçekleri bilen ve gidişatı değiştirmek üzere çaba gösteren insan sayısı çok az. Tüm insanlık olarak hep birlikte çaba göstermek zorundayız, çünkü hepimizi, çocuklarımızı, gelecek nesilleri ilgilendiren en önemli konu bu. Hepimiz problemin parçasıyız ve ilk adım hata yaptığımızı kabullenmektir. Ardından çözüm olmak üzere hem bize hem de doğaya, insanlığa faydalı çalışmalara girişebiliriz.


Belki bir çoğumuz hayatının bir döneminde şu soruyu kendine sormuştur; "Benim bu hayatta gayem ne?". Ben de kendime uzun yıllar bu soruyu ve daha birçoklarını sordum: İnsanlığın bu dünya üzerindeki yeri, önemi ne? Nasıl bir dünyada yaşıyoruz ve nasıl bir dünyada yaşamak isterdim? Farklı ülke insanlarıyla yakın dostluklarım oldu; çiftliğime dünyanın her yerinden insan geldi. Kırsalda yaşıyorum; çok yakın köylü dostlarım var, ama şehirde de çok farklı çevrelerde bulundum, bulunuyorum. Dünya, politik, dini görüşü çok farklı insanlarla tanıştım, birlikte çalışmalar yaptım. Her insan kendine özgün, insanlar arasında inanılmaz çeşitlilik var.



Doğada çeşitlilik var ve insanlar da doğanın bir parçası. Yeryüzünde yaşam çeşitliliği olan çok özgün ekosistemler var; göller, denizler, meralar, ormanlar, deltalar gibi. Her ekosistemin de tarih içinde sürekli değişim halinde kendine has yaşam döngüleri var: Hızlı büyüme, koruma, bozulma, çöküş ve yeniden yapılanma gibi. Yaşam döngüsü içinde çeşitli canlı türleri arasında rekabetin hakim olduğu evreler de oluyor; bazen aşırı rekabet nedeniyle ekosistemler bir çöküşe de gidebiliyor. Ancak her ekosistem zaman içinde bir denge ve döngüye ulaşmaya çalışır; bunun gerçekleşmesi için o ekosistemdeki tüm canlı türleri arasında çoklu faydalı ilişkiler kurulması ve o ekosistemin besleyebildiği canlı sayılarında da dengeler oluşması gerekir. Böylelikle tek bir canlı türünün kendi başına gerçekleştiremeyeceği ve o ekosistemdeki tüm yaşam için bolluk, bereket ve direnç içeren ortak bir yaşam alanı meydana gelir ve bu şekilde çok uzun dönemler boyunca harmonik birliktelikle dengeli bir yaşam süreci oluşur – buna homeostasis deniyor.


İç ve dış bir zorlama ile bir ekosistemdeki bazı canlı türleri hızla çoğalır ve diğer türleri yok etmeye başlarsa tüm dengeler dağılır, çöküş yaşanır ve yeni bir denge, düzen arayışı başlar.

Ekosistemlerin iç ve dış zorlamalara karşı kendi yapısını, denge ve döngülerini koruyabilme kapasite ve becerisine ‘dirençlilik’ denir (İngilizcesi: Resilience). Dirençliliğin meydana gelmesinin ön koşulları canlı hayatı çeşitliliği ve tüm canlılar arasında çoklu faydalı bağlar-ilişkilerdir. En büyük öğretici olan doğadan çıkarmamız gereken en temel ders, çeşitliliğimizin en büyük gücümüz olduğu ve rekabet yerine çoklu faydalı ilişkiler ve harmonik birliktelikle ancak tüm yaşam için dirençli, bolluk, bereket ve refahın olabileceği bir döneme ulaşabileceğimizdir.


Karşılaştığım insanların çok büyük kısmının (ki birçoğu çok okumuş, bilgili insanlar) doğanın işleyişleri, öğretileri, insanın doğadaki yeri ve etkileri konularında bilgisiz ve bilinçsiz olduğunu gözlemledim. Oysa tüm insanların anaokulundan itibaren öğrenmeleri gereken en temel bilgiler bunlardır.


Ayrıca çoğu insan kısıtlı bir alanda günlük yaşamlarını sürdürüyor ve hayata kısıtlı bir pencereden bakıyor. Binamızda, mahallemizde, şehrimizde, ülkemizde gerçekleşmekte olanları bile takip etmekte zorluk çekiyoruz; çok uzaklarda gerçekleşenleri umursayamıyoruz bile. Oysa dünyada her şey birbirine bağlıdır ve bireyler olarak kendi yerelimizde yaptıklarımız veya yapmadıklarımızla tüm dünya genelindeki gidişata ufak, büyük etkilerimiz oluyor. Dünya üzerinde yaşamakta olan 7,5 milyar insan (ki 2050’lerde bazı tahminlere göre 10 milyarı aşacak), kısıtlı yaşamsal kaynakları hızla tüketiyor, yok ediyor. Çöküş yaşamamak için bu dünya üzerinde bu kadar çok insanla birlikte doğanın bir uyum içinde birlikte var olabilmeyi başarması gerekiyor. Nasıl olacak?


Temelde anlaşacağımız ortak etik değerlerimizi belirleyerek başlayacağız. ‘İlerlemek ve gelişmek için doğanın katli vaciptir’ anlayışı sona erecek. Kademeli olarak bir taraftan doğayı kirletmeyi, yok etmeyi azaltırken diğer taraftan doğayı ve insanı iyileştirici bireysel, toplumsal, kitlesel çabalar içine gireceğiz. En temel insan hakları olması gereken temiz toprak, temiz su, temiz hava, temiz doğa ve temiz gıda ile başlayabiliriz.



İnsan, tüm diğer canlılar gibi doğanın bir parçası ve diğer türlerden çok farklı özellikleri var; karmaşık bir muhakeme yetisi, karmaşık dil kullanımı, karmaşık problemleri çözebilme kapasitesi, kendi duygu ve fikirlerini dile getirebilme yetisi gibi. İnsanlık bilgi birikimi ve teknolojisi ile dünyamızı, doğayı ve insanlığın bu dünya üzerindeki işlev ve etkilerini çok daha iyi kavramaya başladık, ama daha öğreneceğimiz de çok şey var. Elimizdeki kaynaklarla doğayı ve insanı iyileştirebilecek gücümüz var. Bu dünya üzerindeki yaşam amacım ‘doğayı ve insanı iyileştiren bir tasarımcı, öğretici, uygulayıcı’ olabilmek – ne güzel bir niyet bu. Umarız artan sayıda insan bu niyetle çaba göstermeye başladığında umut da yeşerecek.


Taner Aksel

172 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page